Cılız bir tını seğirtiyor boş sandalların balıkçı takalarının üzerinde.
Tahta kurusu ıslanmış yağmurdan, ki göğsü sızlıyor bu ıssız vebadan.
Yaban soğuk, burnumdaki tüm hücreleri duyarsızlaştırıyor. Sonra düşüyorum yine kilit taşlı bir ara sokağın sırtına, duvarlar kestane sarısı, birkaç sokak lambası, biri kusuyor sokağın en aydınlık köşesinde.
Gecenin sahibi kediler, senden benden çok ne görmüş olabilirler ama umursamıyorlar olup bitenleri...
Biri çakmak soruyor
Bebek uykusu kadar narin geziniyorum, penceresi sokağa bakan tahta pervazlı asma sarmış evleri, menekşe moru basmış dar kalıplı sokakları.
Bir ihtiyar gökyüzüne horizontal uzanıyor her gece ve bir genç bölüyor uykusunu dört duvara ve 3 metre asma tavan arasına.
Sessizlik mi cırcır böcekleri mi
Karar veremiyorum
Zahmetsizce süpürüyor rüzgâr gündüzün tozunu kaldırımlardan.
Buğulu bir camın ardında çay muhabbeti yapıyor vitrindeki çiçekler
Resimleri hayallerimi süslüyor denizlerin
Dalgaların sırtında beyaz pullu yağlı bir balık getiriyor mehtabı kıyıya
Bir rüzgar esiyor hafifçe, soğuk ve narin bağlarda, bahçelerde.
Yalıyor kasıklarını ve göğüslerini rüzgar, önünde ömrünce çırılçıplak uzanan dalların ve yaprakların...