Çıngıraklı derler; eteğinde zilleri, koştur koştur aşarmış koca koca zehir gibi soğuk dağları, yanakları yanık kırmızı soğuktan. Geldiği yere derman, gittiği yere bolluk düşermiş.

Onu bilmeyenler pek istemezmiş, yürürken gürültü eder derlermiş.

Bilenlerse yedirir içirir hoş tutarlarmış.

Çıngıraklı bilmez ki herkes aynı zanneder, gitmeden tüm obaya bereket bırakır gider.

Hem sevinir hem de sevindirir zanneder.

Dönüş yolu aşarken tepeyi, çıkar karşısına bir oba insan.

“İstemeyiz gelmeni, uğrama buraya Çıngıraklı” derler, ellerinde sopalar.

Anlamaz, üzülür ama bir daha bucağından geçmez.

Oba yaşanmaz olur, soy devam etmez olur.

Meğer toprak da çorakmış.

Bilenler hep dermiş, bilmeyenler de öğrenmiş:

“Çıngıraklı kadın bereketi, geri gel bize!”