Damla damla yağmurun temas ettiği her yerde bir görünür bir görünmez bir canlı o. O öylesine yavaş yavaş ilerlerken; öylesine acelem var ki benim. Zaman ona da bana da eşit davranmıyor eminim.


Çok zaman kalbime bir çıt sesi bırakıvermişitir o ama haberi yoktur. Olamaz da zaten, çünkü o yavaşlığında çıt sesi ile kaybolmuştur çoktan. Ben kalbimin çıtlamasında kendi dramamı yaşarken onun bir draması bile kalmamıştır yaşanacak.


Merak ediyorum bu dramalarımıza dışarıdan bakınca neden bu kadar boş. Oysa biz öylesine dolu dolu yaşamıyor muyuz bunları? Kadrajı yakınlaştırdıkça, mahkemesi yapılası, kazanılacağı besbelli haklılıklarımızla dolu değil mi bu biricik hayat hikayelerimiz..Kadrajı uzaklaştırınca da biricik miyiz?


Yağmur sağanağa dönmüşse eğer drama da bitiyor işte. Tekrar acelem var ve evet ilerlemeliyim. Koşup yetişecek ne kaldıysa artık, yine koşulacaktır. Zamanın hamster çarkında dramamızı bile yaşatmaz bu acele..A-ce-le heceleyince anlamını kaybediyor. Yavaş okuyunca hiç hız içermeyen bir kelime oluveriyor. O bile hızlı okununca anlam kazanıyor. Ne garip..


Yavaşlamalı mı? Yaşamak için hızlanmalı mı? İkiside tüketiyor... Bunun altın oranı nedir? Denge kimin perspektifinden denge? Bu çıt sesi mesela o ağır ağır ilerleyen nemli canlı için aynı şiddette mi hissedildi. Hiç sanmıyorum..


Hem hayal hem gerçek.. Hem buradayım hem yokum. Sen de öyle. Biraz önce çıt diye kırılan salyangoz da öyle işte…