Kırmızı çizgi, sarı çizgi, mermer ve intihar. Mermer, sarı çizgi, kırmızı çizgi ve yaşam.
-Lütfen treni sarı çizgilerin gerisinde bekleyin.
Ya da lütfen intihar etmeyin. Ya da lütfen yaşamı seçin. Direktif, kayıt altına alınmış bir sesten geliyordu. Hoparlör paslıydı.
-Sana mı soracağım? Bana emir verme.
-Lütfen dedim.
Etrafına bakındı. Acaba bu seste mi kayıttı, diye düşündü. Yok, olamazdı. Bir yanılgı olmalıydı. Büyük ihtimalle yanlış duymuştu. Fazla önemsemedi. Fakat inatlaşmayı pek seviyordu. Yapma denileni yapmaya çalışmak ona keyif veriyordu. Söz konusu kayıtlı bir seste olsa inatlaşmaya değerdi. Ayağını kırmızı çizgiye uzattı. Sonra diğer ayağını da yanına çekti. Biraz bekledi. Ses yoktu. Birkaç saniye sonra da sarı çizgiye doğru adım attı.
-Lütfen treni sarı çizgilerin gerisinde bekleyin. İrkildi. Sensör olabilir mi diye düşündü. Aynı hareketi birkaç defa daha tekrarladı. Her seferinde hoparlörden o ses yükseldi:
-Lütfen treni sarı çizgilerin gerisinde bekleyin.
Sinir olmaya başladı.
-Yeter. Sana mı soracağım, istediğim renkte beklerim, diye bağırdı.
-Lütfen dedim, diye cevap aldı.
Bu sefer yanılgı değildi. Kesinlikle duymuştu. Hoparlördeki ses apaçık kendisiyle diyaloğa geçiyordu. Az önceki yüksek tonundan eser kalmamıştı.
-Sen kimsin, diye seslendi. Ses yoktu. Bir ton yükselerek sorusunu tekrarladı.
-Sen kimsin?
-Lütfen yaşamaya çalış.
Ses sürekli tekrar ediyordu. Gitgide uğultuya dönüştü. Şimdi sadece bozuk bir hoparlörden çıkan cızırtıdan başka bir şey duyulmuyordu.
-Uyanıyor. Uyanıyor.
Gözlerini araladığında her yer insan kaynıyor, hepsinden ayrı bir ses çıkıyordu. Koluna batırılan iğnenin acısıyla kendine geldi. İntihara kalkışmış ve trenin altında kalmaktan son anda kurtarılmıştı. Pek direnmiş fakat çevresindekiler onu bırakmamıştı. İnsanlardan kaçayım derken yine insanlara yakalanmıştı. Yaşananlar sanki kendisine ait değilmiş gibiydi. Ne diye tutmuşlar, diye sorguladı. Hiç tanımadıkları, hayatlarına hiç değmemiş birinin ölmesi neden umurlarındaydı? Sonra, neyse, dedi, hayattayım ve bu soru uğruna düşünülebilirim. Cevabı kolay değildi, biliyordu. Olsun, ne de olsa insan cevabını aradığı soruların hatırına hayatta kalmıyor muydu?
Zihni berraklaştıkça etrafındaki sesler daha da netleşti. Endişeli gözler yerini rahatlamaya bırakmıştı. Ambulansa doğru götürülürken kulağına tanıdık bir ses geldi.
-Lütfen treni sarı çizgilerin ötesinde bekleyin.