Sen o öfke çukurunun içine 73 kez düşmüşsün. 74. kez önüne bakmadan yürüyorsun. Sen o acıların içinde çok boğulmuşsun ama hâlâ sudaki güneş parıltılarına gülümsüyorsun. Bilmez misin ki bu savaş sen ölene kadar devam edecek? Sen yorulana kadar, devrilene kadar omuzlarından inmeyecek o yükler. Çocuğum, her şeyi severek düzeltemezsin. Şiirlerde olurmuş onlar. Hayır; sen boşu boşuna ümitlendin diye şaire, şiire küsemezsin. Sen hissettiğin duyguları bahane ederek kimseyi suçlayamazsın. Çocuğum, kendi kendini yiyip bitirmekten başka yapabileceğin hiçbir şey yok. Üzgünüm, elimden bir şey gelmediği için. Üzgünüm, bunlarla yaşamak zorunda kaldığın için. Üzgünüm, kendine bu kadar acıdığın için, varoluşunla bu kadar kavgalı olduğun için. O şarkıyı dinlediğin, o şiiri okuduğun için. Çok üzgünüm. Her günün bir sabahı varmış da senin için güneş hep batıdan doğmuş gibi. Herkesin bir duvarı varmış da sen ne zaman sırtını yaslamak istesen devrilmişsin gibi. İhanet miydi bunun adı? Bilmiyorum. Ama o son çukurun önünde yediğin o tekmenin acısını çukurun toprağından başka gören olmamış. Sen ki varoluşu çiçek bahçelerine atfetmeye çalışan bir kızdın. Çiçeğim, senin bahçenin gülleri ne zaman soldu? Sen o bahçeyi sulamayalı kaç bahar geçti? Kaç kez gözlerin bulut oldu da yastığını ıslattı? Söylesene çiçeğim, başını bilmediğin bir ıstırabın sonunu bulabilir misin?
02.04.23
21.38