Küçükken arkadaşlarla yer falı bakardık. Yer falı diye bir şey gerçekten var mı, bilmiyorum. Soğuk bir sonbahar akşamında yaratıcı çocuk gözlerimizle zemindeki kırıkları, çatlakları fark etmiş ve bunları hayat çizgimize benzetmiştik. Yerde bulduğumuz on kuruşlarla bakkala gidip su alırdık. Günah münah ama suyu yere döker nereye, nasıl gittiğine göre döken kişinin hayatını yorumlardık. Eğer su çatlaklardan süzülüp yol değiştiriyorsa hayatımızda ani kararlar vereceğiz demekti. Su yavaş akıyorsa yavaş ve durağan bir hayatımız olacaktı. Su, oyuklarda birikiyorsa hamile kalacağımızı gösteriyordu. Su eğer çizgiden taşıyorsa ve zemine yayılıyorsa bir sürü kişinin hayatına dokunacağımızı öğreniyorduk. Bunlara benzer birçok madde belirlemiştik. Düzenli olarak yer fallarımıza bakardık. İlginçtir ki çoğu zaman hepimizinki aynı çıkardı. Zaman zaman kalabalıklaşan küçük grubumuzda en sıkıcı yer falına sahip olan bendim. Hiç hamile kalmamıştım, ani kararlar da vermemiştim, kimsenin hayatına da dokunmamıştım; hayatım dümdüz gidiyordu.

Hepimiz sularımızı aynı yerden dökmemize rağmen bir tek benimki hiçbir çatlaktan sapmamış, oyuklarda birikip durmamış, hep dümdüz devam etmişti. O zamanlar çok önemsiyordum bu yer falı işini. Döktüğüm suyun çatlaklardan sapmaması suyu hızlı döktüğümdendi, oyuklarda birikmemesi de suyu çok döktüğümdendi. Basit açıklamaları vardı ama bir çocuk için yoktu. O döktüğüm su benim hayatımdı ve altı yaşında hayatımın sıkıcı olacağı düşüncesi beni korkutuyordu. Altı yaşında bir kız çocuğuna sırf yere döktüğü su, oyuklarda birikmediği için hayatı boyunca hamile kalmaması gibi bir durumun olmayacağını anlatamazdınız. Beş yaşındaki Yasemin'in gerçekliğinde ben basit bir hayatı olacak bir kızdım. 


On altı yaşına geldim. Sitenin bahçelerini benden sonrakilere devredeli dört beş yıl oldu. Çöp atmaya çıktığım sıradan bir pazar akşamı, sitedeki küçük kızların toplaşıp yere su döktüğünü gördüm. Onlara sordum.


- Ne yapıyorsunuz?


Saçları kıvırcık kız cevap verdi.


-Yer falı bakıyoruz. Seninkine de bakalım mı abla?


-Nereden öğrendiniz bu yer falını?


Yeşil ceketli kız gülümseyerek cevap verdi.


-Ablam öğretti.


Arkadaşımın küçük kardeşi olduğunu onun gibi olan çekik ela gözlerinden anladım. Tabii kardeşini bebekken görmüştüm sadece. Gülümsedim.


- Olur, benimkine de bakalım. Ama biraz bekleyelim sizin sularınız kurusun.

Beş, on dakika bekledikten sonra falıma baktık. On senede hiç değişmemişim, döktüğüm su dümdüz ilerledi. Bu sefer üzülmedim, diğerlerini kıskanmadım. Tam tersine mutlu olmuştum. Eskiden kopmadığım için ve çocukluk gerçeklerim beni bırakmadığı için çok mutlu olmuştum. Yeşil ceketli kız gülümsedi


- Benim de hep suyum düz gidiyor. Çok benziyoruz.


Yanlarında biraz daha kaldım. Benim bilmediğim yeni belirtileri anlattılar bana. Coşkuları ve sevinçleri akşamı güzelleştiriyordu. Bir büyüğün onları anlaması ve dinlemesi onlar için inanılmazdı. Hepsi bir birinin üstüne konuşuyor, birbirlerinin cümlelerini tamamlıyorlardı. Her şey o kadar gerçek ve doğruydu ki onlar için... 


Çocukların bazen tatlı, bazen saçma, bazen gereksiz, bazen inanılmaz bulduğumuz bu gerçek dışı inançlar, hayaller, düşünceler ve duygular onların dış dünyaya tamamen açık olmalarından geliyor. Onlar kendilerine "Nasıl olsun?" demiyorlar, "Neden olmasın?" diyorlar. Neden yere döktüğüm bir su benim hayat çizgimi temsil edemesin?

Neden olmasın?