Maşa, orta sehpanın üzerindeki tütün filtresi ile oynuyordu. Oyuncağına karşı dikkatli ve ait görünüyordu. Ne düşündüğünü bilmeksizin bir anda atladı laminant zemine, sert bir inişti. Etrafa bakındı, bir şey yoktu ve koşmaya başladı salon çıkışına doğru, oradan da hole. Tuvalet kapısının önünden banyoya bakarak birkaç saniye oyalandı ve koşarak geri geldi, bu sefer ardında Şans’ta vardı, birlikte koşuyorlar ve birbirlerinin üzerine çıkmaya çalışıyorlardı. Salon boyunca her şey yolundaymışçasına zamansız ve bilmeksizin oynadılar. Maşa susadığını farkedene kadar durmadılar. Su kabına vardı ve içmeye koyuldu. Şans ise oyunun onu yorduğunu düşündü, ne kadar zaman geçirdiğini sezinleyememişti. Maşa’ya baktı. Ondan büyük görünüyordu, onun enerjisinin ve motivasyonunun kendine kıyasla daha fazla olduğunun farkındaydı. Günün çoğunluğunda Maşa’yla vakit geçirmek istiyordu ancak yetişemiyordu ona, harketlerini takip edemiyordu, çılgın ve daha özgürdü. Ona baktıkça kendisinin geçmişten bu yana ne çok değiştiğini görebiliyordu. Bir anda aklına o kara gün geldi ve uzunca daldı bir noktaya. Düşündü. Bu esnada Maşa’nın hareketlerine devam etmesinin dikkatini dağıttığını sezinledi. Onun ulaşamayacağı bir konuma geçerse rahat bir şekilde istirahat edebileceğini aklına getirdi ve harekete geçti. O gün aklına geldikçe bir anda uyuma isteği bastırıyordu. Banyoda çamaşır makinesinin üzerindeki rahat ve konforlu alana doğru yola çıktı, ağır ağır.