Çocukluğum dolaşır,
Kadıköy'ün davetkar sokaklarında,
Yamalanmış ruhumun hamurunda,
Deniz ve martılar...
İlk defa öğrendiğim vatanım,
Endişeli kalabalıklar içinde,
Yalnız kalmayı.
Rıhtımdan, Bahariye'ye doğru,
Rakımın adı medeniyet...
Yükselir alçaktan tepe noktasına.
Eskimiş orta yaş pavyonlarından,
Cumhuriyet emaresi; Süreyya Operası'na...
Burnumda tüter Rex sinemasının,
Sigara ve romantizm kokan terası...
Barlar sokağına akan kuru kalabalıklar,
Moda idi bir zamanlar,
Yürekte gizlenen aşkların,
Haykırıldığı nevmekân.
Az örselemedim ,
Münafık bakışlı adamları,
Kadınlara yan bakarken.
Geceleri şahittir anılarıma,
Sırtımda iki buçuk kilo enstruman,
Parmak uçlarımda orta sert nasırlar,
Her yerini sarmış, ruhu paralanmış,
Mekan sahibi davarlar.
Güzel Kadıköy bir tutkudur,
Kalbin ortasında bir ağırlık,
Akli melekelerinde baskı,
Meyhanelerinde inleyen hicaz nağmeler,
Kadeh seslerinden oluşmuş,
Hüzünlü bir şarkı,
Havasında kahkahalar,
Sessiz ve derin çığlıklar,
Kemâle erdirir dilediğini,
Yokluğu elemdir, varlığı hezeyan,
Yirmi bir odalı, çile kokulu dergah.
Önce insan bozar,
Sonra tepeden tırnağa onarır.
Bar sokaklarında gezer,
Mutsuzluktan defolmuş,
Duygu yetmezliğinden çürüyen,
Masum adamlar, kadınlar...
Bağdat caddesinde bir paranoya,
Uçtan uca çevrilmiş mavi kırmızı renkli,
Trafik lambalarından fazla polisler,
Gösteriş meraklısı ve hız tutkunu,
Ruhu ezilmiş, görgüsüz gençler.
Acıbadem gibi, aşkları dolambaçlı,
Göztepe gibi mağrur ve huzurlu.
Fikirtepe gibi fakir ve yürekli,
Hiç hatırımdan gitmez,
Haydarpaşa'dan yükselen dumanlar,
Kaldırımlarında kurumuş,
Deniz gibi tuzlu göz yaşları,
Sahillerinde çiçek satan,
Ağzında sakızı, kara kuru ablalar,
Ayakları çıplak sümüklü,
Gözleri parlayan çocuklar,
Yüzleri çorak bir arazi gibi,
Namuslu, işportacı dedeler,
Sırtı kambur, elleri pamuksu,
Mendil satan nineler.