ateş böcekleri olurdu bahçede, geceleri uçan ateş böceklerini ben kayan yıldızlar zanneder, dilek tutardım. o yüzden herhalde, hiç de gerçekleşmedi dileklerim. gerçekleştirmeye de çalışmadım zaten.
ben en çok fiyonk makarnaları severdim. kelebeğe benzetirdim onları, kelebekleri severdim. bizim evde bir sürü kelebek olurdu küçükken ya da ben öyle sanırdım. kelebek değil, güveymiş onlar. kelebekler kadar renkli olmadıklarından olsa gerek? öldürürdü annem onları.
sabah uyandığımda kollarımda kızarıklıklar olurdu, sinek ısırıklarını kaşır kaşır, kanatırdım. sineklere bizi yemesinler diye biraz fasulye koymayı teklif ettim ama annem reddetti.
çıplak ayaklarımla bastığım halının üstündeki karpuz çekirdekleri yapışırdı ayaklarıma, böcek zanneder, korkardım. karpuzu bu yüzden hiç ama hiç sevmezdim. zaten soğuk karpuz dişlerimi acıtırdı benim. ben de üfler, öyle yerdim. annem de geceleri çişim gelmesin diye fazla yememe izin vermezdi.
geceleri gökyüzüne kafamı dayar yıldızları sayardım, nereden başladığımı unutup hep baştan başlardım. uzay hep rüyama girerdi benim, çok severdim öğrenmeyi, astronot olmak isterdim.
küçük ellerimi hatırlıyorum, arada bir parmaklarımı sayardım eksik var mı diye. eksik saymış gibi yapar, kendimi korkutmaya çalışırdım. o zamanlar sevilmemeyi hiç hak etmezdim ama yine sevilmezdim. büyüyünce geçer derlerdi, geçer büyüyünce derdim. büyüdü derdim, kocaman oldu, sevemedi yine kimse beni. sevemedim kendimi. sevilmeye layık olmadım hiç de. ne kendimi ne başlasını suçladım. büyüyünce derdim, ellerim de büyüdü. güveyi öğrendim, güveler öldürdüm. sinekler öldürdüm. karpuzu üflemeden yedim, ellerimi saymadan emin oldum tam olduklarına. ateş böceklerini bir daha görmedim. yıldızları saymayı bir daha hiç düşünmedim bile. zaten o geceden sonra gökteki yıldızlar her geçen gün daha da azaldı.