— Neye bakıyorsun öyle?

— Hiçbir şeye, gözüm dalmış.

— Bana yalan söyleyemezsin, ben senim.

— Çoğu defa kendimi kandırabiliyor ama galiba seni kandıramıyorum Lucy.

Şöminenin içindeki, şu köşede sönmek üzere olan köze bakıyorum. Nasıl da ayrı değil mi diğerlerinden?

— Neden öyle olduğunu düşünüyorsun?

— Çünkü artık bıkmış hâlde baksana!

— Bence daha çok sönmüş bir köz gibi

— Bazı insanların kalpleri böyledir Lucy, diğerlerine ateş olduktan sonra böyle sönmeye mahkûmdurlar.

— Galiba bu yüzden dağ evinde tek başına sigaran ile her geceyi katlediyorsun.

— Katletmek mi? Hayır. Geceyi katledersem elimde ne kalır ki?

— Güneş, aydınlık, kuş cıvıltıları, belki mutluluk...

— Güneş bana şu yanan alevden farksız, aydınlığımı karanlıktan tanırım, kabullendim artık bana kuş cıvıltıları duyulmuyor Lucy.

— Peki ya mutluluk?

— Bunu konuşmuştuk. Hatırlarsın geçenlerde liman olduğumdan bahsetmiştim. Bugün bir gemiye daha el salladım.

— Ebediyen mi?

— Ebediyen…