Yokuşa geldiğinde kafasında hala aynı düşünce geçiyordu. Söyledikleri ile kalbini mi kırmıştı onun? Nefesini zorlaya zorlaya tırmanmaya devam etti yokuşu. Kendi kendine devam ediyordu muhakemeye. Hem çok severken nasıl bu kadar ileri gidebilmişti ki? Sokağın başından geçerken oynayan çocuklara aldırış etmeden geçti. Geri döndü o ana, Efsun'a söylediği bir daha görüşmeyelim cümlesi düştü aklına. Oysa yıllardır beraberlerdi, her zor anda iki dost gibi sararlardı birbirlerini. Üniversitede ilk sınıfta bir ders arasında tanışmışlardı. Birbirini tanıyan, tanımayan herkesin birbirinin masasına oturduğu şekilde oturmuştu o da Efsun'un masasına. Orada başlamıştı. Giden, gelen selamlaşmalar; samimi bir ilişkiye, yıllardır süregelen bir dostluğa dönüşmüştü. Ama geçen yıllar duygularına hakim olamamıştı, kapılmıştı rüzgârına Efsun'un, sevip sevmediğini söyleme konusunda yiyip bitiriyordu kendini. Yapamam konusunda karar kılınca bugün görüşmeme kararını açıklamıştı Efsun'a her zaman gittikleri çay ocağında. Şaşırmıştı Efsun bu karar karşısında. Ne olduğunu sorgulamaya çalışıp açıklama beklemişti ama nafile... Bir daha görüşmeyelim lafının üstüne tek cümle koymadan soğuyan çay bardağını masaya koyup geride bırakmıştı ağlamaklı gözlerle duran Efsun'u. Kapının kilidini çevirip geçti içeriye. Attı yük gibi olan montunu üstünden. Sadece uyumak istediği düştü, aklına kaçmak istiyordu bugün olanlardan. Yatağa uzandı. Yağmurlu bir havada Efsun'la çekindikleri fotoğraf geldi gözlerinin önüne. Tebessüm etti gözleri kapalıyken ve hiç terk etmediğini anladı o an Efsun'u. Hep onunla var olacak, o resimde duran, gülümseyen Efsun'la beraber olacaktı...