"Çok ilginç biri, taze bir esinti gibi." (Martin Eden - Jack London)
Böyle bir alıntı. Yazının ana fikrini düşünmek zorunda kalmamanız için. Şarkılarla anlaşabilmek, iki insanın aynı dili konuşup anlaşabilmesinden daha anlamlı çoğu zaman. Şey hissi tanıdık, her sokağına anı bıraktığın bir şehirde kaybolmayacağını bildiğin gibi. Hele ki uzanmış yıldızları izlerken... Ortak yaşantınız var gibi sanki, bir haftalık tanıdığın insanı on yıldır tanıyormuşsun kadar abartmalı falan... Yersiz bağlılıklarımdan bir tanesi daha. Her şey netken ne bekliyor olabilirim? Fazla anlam yükleme hastalığım var benim. Elimi tutarken ben ne hissediyorsam o da öyle hissediyor sanıyorum. Bu çağın aptallığı... Romantik eylemler konusunda eski kafalıyım galiba. Ama şarkı göndermenin bir kıymeti olmalı, bir anlamı olmalı değil midir? Yine yeniden aynı yerdeyim. Aman uzak durayım, aman kalbim kırılmaktan çürüdü, aman şöyle, aman böyle...
Çekimser hislerin kurbanı ben, selam.
Netlik kovalarken gride yaşamaya zorlanan, adı olmayan canlı ben, yine selam. Pes etmeyi sevmiyorum. Hayata karşı boyun eğmeden yaşamak, benliğimin her anımdan ayrı ayrı beslenmesine sebep oluyor. Yeni birikimimle yola devam. Aradığımı bulacağıma olan inancım çok yüksek. Bir gün, rüzgarına kapıldığım birey onun için savrulan saçlarımdan sevecek beni... O gün gelene kadar yalnızlık en güzel tecrübelerimden biri olmaya devam edecek. Hadi bakalım, gelecek zamanlı cümleler kuruldu, bana şans dileyin. Bir de şey vardı: "Aşkı ya yazarsınız ya yaşarsınız." Yazmak keyifli, yaşamak muazzam. Yaşayalım, yaşatalım. Muazzamlıktan beslenmeyi hak ediyoruz. Hepimiz... En olmazımız bile... Hislerimize geç kalmadan yarını beklemek ama yarını beklememek. Yarının varlığından umutlu ama yarının yokluğundan bilinçli... Kapanış.