Gözleri alkolden seyiriyordu. Sokakta bozulması imkansız bir sessizlik vardı. Ellerinin üşüdüğünü hissetti bir an. Ellerini paltosunun cebinden çıkarttı. Daha fazla hissedebilmek için her şeyi yapabilirdi. Serin havada dans eden ağaç yapraklarından, arabalar altında ezilen betona kadar sadece hissetmek istiyordu. O ağaç gibi dans etmeliydi, gerekirse yere yatmalı ve tüm şehrin onu ezerek geçmesini beklemeliydi. Beklemek. Onu bekleyen kimsenin olmadığını hatırladı. Yetişmesi gereken hiçbir şey yoktu. Hatta o kadar boştu ki bu düşünce gelecekte bürüneceği kişi bile onun, kendisine bulaşmasını geciktirebilmek için elinden gelen her şeyi yapardı. Adımlarını yavaşlattı. Bİr köprüdeydi o sırada. Zamanı yavaşlattı. Mekanın farkına vardı. Hep böyle olurdu ya, manzaraya bakabilmek için duranlar ya da hayatın keyfini çıkartmak için zamanı yavaşlatanlar. O hangi kategoride acaba? Acısının tadını çıkartmak için mi yavaşlamıştı. Bir araba geçti hızla altındaki yoldan. Bazı geceler yoldan geçen her araba vızıltısı ona tek bir düşünce hatırlatırdı, neden hala altında değildi? Ne ile tutunmuştu yaşama? Ne kadar sıkı bir bağdı ki bu; onca şey hala koparamamıştı. Son 2 yıldır safi bulantıydı. Yollar, arabalar, ağaçlar, koca bir şehir; bulantıydı.


Adımlarını yavaşlattı. Bir gölete battı ayağı. Sular ayakkabısının içine hücum etti. O diğerini de suya batırarak cevap verdi. Hissetmek için her şeyi yapabilirdi. Gözlerini ayaklarına itti. Suyun eski hucümu bir anda durmuştu, amacına ulaşmıştı artık. Eski durağanlığını bulmak için ufak dalgalanmalardan sonra gelen huzurlu gerilmelerden ibaretti artık varlığı. Dalgalar durdukça suda kendini gördü. Su bulanıktı. Kim bilir kaç kişi batmıştı o çukura bu heriften önce. Bu muydu onca düşün ardındaki gerçek şey! Küçükken kurduğu hayaller, huzur dolu uykulardan önce yapılan sözleşmelerin sonucu bu muydu? Tanrıçalara aşık olmuş, dahası sıradan paçavralara aşık olup onları tanrıçalaştırmış olan bu muydu? Onca fikri kasırgaların ortasında dalgalarla boğuşturan, gerektiğinde en cesur manevraları sergileyen bu muydu? Bu muydu biricik olan, biricik olacak olan eşsiz parça? Bu muydu? Seyirmiş bir çift göz, kızarmış parmakların arasında çoktan sönmüş olan bir izmarit, bir çift ıslak ayakkabı, dağınık saçlar, bu muydu tanrı katili!


Düşlerin katili!


Kendi kendinin katili!


Soluklarını yavaşlattı. durgun su gözlerinden akan bir damla yaşla yeniden hareketlendi. Ufak dalgalanlamalarıyla gözyaşı ile bütünleşti çukur. artık ondan bir parçaydı. Lanetini bir yere daha bulaştırmıştı işte. Her devasında yaptığı gibi zehirlemişti masum olanı. Gözlerini isli Gökyüzüne itti. Üç koca yıldız parlıyordu. İçindeki yaşam enerjisi kusuyordu yıldızlar ona. Dokunmak istedi, asla dokunamayacaktı, zaten bu yüzden yıldızlar diğer her şeyden daha güzeldi; Onlara lanetini bulaştıramazdı. Bİr şeyler fısıldadı o an. Soluklarını yavaşlatmıştı çoktan. Bu yüzden bikaç kelime çıkarabilmek için ciğeri, tüm soluğunu tüketmek zorunda kaldı.


Nefessiz kalmıştı. Nefes almadı. Hissetmek için her şeyi yapabilirdi. Çoktan sönmüş olan izmarit hala parmaklarının arasındaydı. Farkında değildi artık; İzmaritin de, ıslak ayaklarının da, donmuş parmaklarının da, yoldan geçen arabaların da. Hiçbir şeyin bilincinde değildi artık. Zihni tek br şeye yöneliyordu, onca kaosun kalbinde tek bir kelam yatıyordu onun için: yorgundu.


Önce bacaklarında güç onu terk etti. Fark etmedi, dizlerinin üzerine çöktü. Karşısında bir tanrıça vardı sanki. Elleri birleşti, fark etmedi. Merhamet diledi, Fark etmedi. belki onlarca kez giymişti bu kostümü, onlarca kez kapaklanmıştı yere, fark etmemişti. Yavaşça çukura gömüldü. Bu muydu Tanrıların ozanı! Bu muydu Tanrı katili! Bu muydu Kendinin katili!


Altından arabalar geçiyordu, artık altında olmak istemiyordu, fark etmedi


Elleri üşüyordu, artık daha da üşüsün istemiyordu, fark etmedi.


TÜm bedeni ıslaktı artık, daha da ıslanması isteyemezdi, fark etmedi.


Artık bir şeyleri ayrımsayamıyordu. Tıpkı gözyaşı gibi o da gölete düşmüştü. Ufak bir dalgalanma sonra çukur onu da hapsetmişti içine. Kim bilir kendisi gibi kaç herifi hapsetmişti, fark etmedi. Kim bilir kendisi gibi kaç herifi kusmuştu şehir, fark etmedi.


Fark etmezdi,


Hiçbir zaman Fark etmedi zaten. Ne tanrı fark etti bu düşkün adamı ne de şehir.


Fark etmezdi,


Hiçbir zaman fark etmedi zaten, o gece onu bekleyen kimsenin olmadığını fark eden adamın var olması ya da olaması.


Fark etmezdi,


hiçbir zaman fark etmedi zaten, bulanık olan bir adamın mezarı nerede ya d kabir taşı var mıdır


Fark etmez, Hiçbir zaman fark etmedi zaten.