Bugün cuma, şu anda yazıyorum, yar kokusu vurdu gene başıma, ne oldu, dün bir film izliyordum, sonra ne oldu, öpüyordu sevdiğini, e nolmuş ben de öpmüştüm, sorun da bu değil mi zaten, hem yara hem merhem hem cehennem hem cennet o değil miydi, dikeniyle muteber bir gül değil miydi, çölde hem sonsuz kum hem de vaha hem de çadır değil miydi, o çadırın içindeki büyücü, ben garip bir yolcu, sonra ne oldu, yok oldu, sessiz ama keskin bir kılıcı var, beni her gün öldürmekte, beyhude bu bekleyiş, biliyorum, gelmeyecek biliyorum, susacak biliyorum, dudaklarından anlamalıydım, dilindeki pütürlerden karakterini sezmeliydim, hatalıyım, yeşermeyecek artık bu diyar, tırtıllarım hep susuz kalacak, çok güzel gülümserdi hatırlıyor musun, ah hatırlamaz olur muyum, yüzünde binlerce kır çiçeği açıyor zannederdim, olamadım, ona tam bir adam/tam bir yar olamadım, ışıklar kapalı artık, bitmeyen çay saatleri o bulunmayacak ülkede devam ediyor belki ama ben orada değilim, sarı bir Almanya fikri veya hiç gidilemeyen bir Kapadokya (asla), ne zaman ayılacaksın, ayılmak istemiyorum, sadece karanlıktan biraz daha fazla korkuyorum, bugün cuma, bütün cumalardan daha cuma, birazdan çıkar giderim, iş kovalar ve raporlar yazarım, dalgın unutkan ve suratsızım, satırlarım tam bir satır ve beni doğruyor kuş başı mavi mavi, derim daha kalınlaştı, etimi tam şimdi kemik geçiyor, bana bıraktığı yeşil toka, hayalimde yarattığım, sokak sokak ördüğüm yeni ülkemin başkentinde bir saray var, o tokayı orada gizli bir odada mavi bir sandığa kilitledim, yazmak bir fikire bakar, kıvılcım büyüyerek orman olabilir, belki ben de büyüyünce bir orman olabilirim, şerefe...