Adına yakışır bir şekilde, okumaya cumartesi günü başladım. Selim İleri'yi ilk okuyuşum olduğunu evvela belirtmek isterim. İlk öyküyü yazarla ilk karşılaşmanın verdiği tekinsizlikle okudum. İkinci, üçüncü öyküye geldiğimde artık yeni tanışan iki insanın o ilk acemiliklerini atlatmış olmanın rahatlığı vardı. Hatta 3. öykü olan "Türküsüz"de Onay şöyle sesleniyordu;
"Siz öğretmenim, siz hiç sevdiğiniz erkek için manavdan patlıcan seçip ayıklayıp yediye, sekize bölüp bir tavda zeytinyağı kızdırıp kokmasın diye saçınızı sarıp patlıcanları birer ikişer tavaya atıp kızartmadınız. Siz öğretmenim, siz hiç patlıcan kızartırken bir türkü tutturmadınız canınızın çektiği gibi, sevgiyle, mutlulukla. Türküsüz bir kadındınız siz öğretmenim."

Bu satırları okurken, artık birbirinin gözlerinin içine gülümseyerek konuşan iki kişi olduk yazarla. Başımı pencereye çevirip seslendim iç sesime: "Pazardan patlıcan seçmiştim o gün, o seviyor diye rakı yanına mezesini yapmıştım. Ocağın başında bir türkü de tutturmuştum muhtemelen ama yine de bütün bunlar sevdiğim anlamına gelir miydi?"

Cumartesi Yalnızlığı, dili açık; toplumun, ailenin birey üzerindeki etkileriyle, bireyselden toplumsala geçişleriyle okuması keyifli bir kitaba benziyor. Şimdi 5. öyküdeyim, heyecanla devam etmekteyim.