Kapalı kapının deliğinden sabırsızca kapıya vuran adama bakarken kapının çıkarttığı ses kafasında yankılanıyordu. Kim olduğunu bilmediği adama kapıyı açmayarak artarak birikmiş olan endişeyi bir kenara atabilmişti.

Kapının ardında geçen birkaç dakika sonra karmakarışık olmuş odanın içerisinde oturacak yer arıyordu Andrey'in gözleri. Ayaklarıyla yerlerde olan eşyaları teker teker kenara itiyordu gözüne ilişmiş koltuğa ulaşmak arzusuyla.

"Karanlık sarmış etrafımı Tanrı'm, ışığına ihtiyacım var, bunu göremiyor musun, sana olan inancımın farkında değil misin, yoksa sen... Sen beni terk mi ettin Tanrı'm?" dedi ve oturmakta olduğu koltuğun üzerinde gözlerini Tanrı'nın tavsiyesini dinlemek üzere kapattı.

Pencereden içeriye vuran güneş ışığı uyandırmıştı Andrey'i. Gözlerini elleriyle örterek güneşe bakmaya çalışıyordu ve bu sırada "Doğan güneş gece çaldı." diyerek Tanrı'ya kızgınlığını dile getirdi. Andrey, koltuktan kalkarak karmakarışık gördüğü oda içerisinde yürümeye çalışıyordu. Her adımında kalbini sıkıştıran bir acı hissediyor ve bu acıdan kaçabileceğini düşünerek yürüyüşüne Petersburg Sokağı'nda devam etmek için kendisini dışarıya atıyor. Saatlerce sokağın bir ucundan bir ucuna yürüyordu ve her yürüyüşünde oradan ilk geçişiymiş gibi hayranlık duyuyordu. Acıyı ve dairesinde olan karmaşıklığı unutmuştu. Güneş yavaş yavaş batıyordu. Güneşin batmasıyla hissettiği acı artıyordu. Acının artması adımlarını hızlandırmıştı ve artık tek bir yöne doğru koşuyordu. Baltık denizinin ucunda durdu ve gökyüzüne baktı. 

"Tanrı'm, gördüğüm ay senin eserin. Yarattığın düzenin en güzel ışığı kendisi. Dalgalanmakta olan deniz ise benim hissettiğim acı Tanrı'm. Ve sen en güzel eserinle birlikte acımı renklendiriyorsun. Artık acılarımdan kaçmak istemiyorum, bir kenara atmak istemiyorum. Canım yanıyor Tanrı'm. Kıyıya vuran her dalga ciğerimi söküyor, aklımı kaybetmeme sebep oluyor. Pes ediyorum Tanrım. Pes ediyorum." dedi akacak olan son gözyaşını Baltık Denizi'ne kavuşturdu.