İnsanları gözlemledim günlerce, haftalarca. Bana söyledikleri samimiyetsiz sözcükleri ve kaldırımda yanımdan geçen herhangi birini. Veyahut şahit olduğum bir cümleyi. Birbirlerinin gözlerinin içine bakan insanların ne kadar da boş oluşlarını. Sevgilerin bu kadar basitleşmesini. Bir çöp gibi kullanılan insanları. Kimsenin kelimeleri özenle seçmeyişini, kalp kırmayı bir marifet gibi görüp göğüs kabartan insanları. Bunca umutsuz yavruları ve dünyanın yükünü taşıyamamaktan yaşlı gözlere sahip gençleri. Birer birer düşündüm. Umudu, maviyi, hasreti, kavuşmalara sayılı günler kalmasını, sevmeyi ve sevilmeyi, bazen mukabele edilmesini beklemeden sevmeyi tekrar tekrar düşündüm. Ruhumuza can veren duyguların içimizde dolup taşmasına müsaade etmeden çürüyüp gittiğimizi düşündüm. Seni seviyorum dediğinde gözlerinin içindeki ışığı bilmeyecek karanlık kalpleri düşündüm. Siyahtan başka rengi ruhunda barındırmayanı düşündüm. Kimsenin kalbine bakmayan peşin hükümcü insanları düşündüm. İnsan sarrafıyım deyip ön yargılıyım demeyenleri düşündüm. Herkesin lafta güzel bir kalbim var diyerek böbürlendiği bu alçak dünyada aslında ne kadar da kirli kalplere sahip olduklarını düşündüm. Kırılan kalpleri düşündüm. Kendimi, arkadaşımı, yolda geçen herhangi birini düşündüm.
Ben mi çok tahammülsüzüm? Bir tek beni mi boğar bu şehir, bu kaldırımlar, bu sokaklar? Nereye gittiğini bilmediğimiz yollar. Hayır, nereye gittiğini bilmediğimiz yollar bize güzel hissettirirdi değil mi? Çünkü bilmemek, arkasında mutluluğu saklar. Umut bir kere daha ayağa kalkar ve bilinmeyen yolların getireceği güzellikleri düşünürüz. Oysa zihnimizde bir köşeye oturmuş, zamanın acımasız olacağını bağırır da duymayız. Bir ben miyim böyle hisseden? Dünyadaki tüm 18 yaşındaki kızlar da benim gibi mi düşünüyor yoksa bu benim coğrafyamın kanunu mu? Nasıl bu kadar bitip tükenmişiz? Üstelik daha 18'iz. Daha 18 yıldır dünyayı tanıyoruz ve böylesi bir umutsuzluk dolmuş tüm uzuvlarımıza.
Ya gökyüzü de olmasaydı? Ya masmavi bir tuvale çizilmiş beyaz pamuklar olmasaydı? Deniz olmasaydı? Mavi bir çiçek olmasaydı? Göz kapaklarına o hayali çizdiren umudun kokusu olmasaydı? Ya anne olmasaydı ve dost? Belki de tüm bunlardır bizi ayakta tutan. Belki de hayatı çekilebilir kılan şeyler hep vardır, mesele onu bulmaktır. Belki de yıllar sonrayı güzelleştirecek olan bu acılarımızdır. Sevilmemeyi tadınca anlıyorsun sevginin kıymetini ve serçe parmağını kaybedince anlıyorsun beş parmağın nasıl bir bütün olduğunu. Acıyı tadınca anlıyorsun tatlının aslında ne kadar tatlı olduğunu. Ve zamanla anlıyorsun; sen tüm dünyaya sevgi vermeye hazırken insanların kendilerini birbirlerinden nasıl sakındıklarını...
H. Nihan
2021-07-06T22:48:24+03:00Güzel bir denemeydi, kaleminize sağlık.
Kadir Yılmaz
2021-07-06T19:49:37+03:00Diliniz güzeldi, tebrik ederim.