zamanın umulmadık bir yerinde

misal sevgilim, sen aya baktığında

gecenin soluk perdelerine bir sigara yaktığında

derimi delip geçen kesici aletlerin sıcaklığında

ya da ne bileyim

uykusuz gözlerinin başka gözlere değdiği

bir kış akşamında

kavga gürültü

kan revan hayalimdeki


misal ben, yüzüm gülecek olduğunda

adını sayıklayan gizli saklı sesleri düşünürüm

en az mezarlıklar kadar neşelidir yüzüm

bağlarında dolaştığım derviş ekinlerin

paçalarına inmiş sis kadar soluk

ya da ne bileyim

yeni doğmuş günün ciğerine dolan

çığlık çığlığa nefesler gibi

hayallerin kırılışında duman altı

buram buram kan elimdeki

içimde kimsesiz ve kimsesizliği büyütmüş

yapayalnız gerçeklerin bulutlarına saklanmış kavgalar var

dizlerinin üstüne çöküp

alnına dayanmış silahı tutan katilin bakışlarına bakıyor

baktığı gözlerin ardında sevilmenin depremleri var

bakıyorum ben de görmeye inat etmiş aklımın camında boylu boyunca çatlak

simsiyah bir perde


türkü satıyor işportacı

sesi kurumuş yapraklardan hallice

bağırıyor eski püskü şiirleri

yolun başında bekleyen yaşlı adam

kırışık ellerini sıkıştırıp cebine

üç beş kuruş sayıklıyor içinden

düşünüyor aklımın ağacında

veresiye olur mu acının yankısı, sesi


kafesin demirlerinde kuş figürleri

başını ikisi arasına sıkıştırıp sivri gagalarıyla okşadılar yüzümü

gece yarılarını tamamlayan esaretler

suratımın etini sürdüğüm şuursuz uzun ince kemiklerin adı

alacaklı fırtınalar ve dost bildiğim otoban

izlediler hepsi


misal sevgilim, kopardım anlamı dalından

ışıksız uzaklara diktim

hasat ettim kahrımı

beni sana ziyan ettim.