Kalbimi söküp taş koysam yerine.

O boşluk öyle büyük ki,

Kalp yapar içimdeki taşı bile.


Sen yokken bezlerle ve fabrika atıklarıyla

Kirlenen sudan öteye geçmeyen varlığım,

Çöldeki su gibi değerlendi sen geldiğinde.

Bunca yıl vurgun yemeyeceğim tek derinliği,

Senin kıyını gözledim.


Sesindeki duvak araladı gözlerimi

Seni bulduğumda ortalık

Silahların atılmadığı,

Çocukların pistten alınmadığı bir düğün yeriydi.

Gülüşünden sızan sular

İçimin yangınını söndürmeye yeterdi,

-Sandım...


Tenindeki kırmızılıklar

Alıntısıydı, sadık olacağı bir sahibi bulunmayan

Köpeğin gözlerindeki kızarıkların.

Bu yalnızlığın tırnaklarını açtım.

Bir hikaye yazmaya yeltendi kırık parmaklarım.


Hayalini kurduğum ne varsa,

Korku pompaladı vücuduma.

Ve buruşuk bir hurma tadı bıraktı ağzımda.


Ben bir yazı makinesi değildim

Ortalığa dökülen her şey kiriydi ellerimin.

Öylesine kördü ki bu hasret,

Adını duymak için filmlerden umdu medet.


Bir dalgaya dönüştü,

Hayalini kurduğum duvak.

Nice okyanuslar aştım boşluğunda.

Bilmediğim denizlerden geçip,

Uyukladım bir yunusun karnında.


Artık ağlasam sana, 

Kan akar şakaklarımdan.

Ve okyanusunun köpek balıkları, 

Acımak için gelir yanıma. 


Fillerin kuşlara yenilişini izlediğim bir yolculuk bu

Yüzünün haritası yok elimde

Kanuni zamanında bir Piri Reis olsaydım

İdam ederlerdi beni şüphesiz.


Bu çağda yaşıyorum sessizce.

Hoş idam da yasaklandı

Ama konumuz bu değil.

Yaşaması gerekenlerin öldürüldüğü,

Ölmesi gerekenlerin yaşatıldığı,

Bir cehennem burası.


Tekrar sevebilmem için

Yeni kelimeler icat edilmesi gerek.

Ama unuttuğum bir şey var

-Çok kirlendiğinde silgiler de yazar.


Elini soluna koyduğunda

Acıyan bir şey olursa,

Bil ki benim.

Senden öte bir şey bu sensizliğim.