Yaşarken çoğu kez akıntıya karşı kulaç atarken bulurum kendimi. Ben mücadele ederken, yanımdan sörf yaparak geçen insanları izlediğim anlar fazlasıyla olmuştur. Hatta durup, "tahtaları yan yatmaz mı bunların?" diye düşündüğüm bile olmuştur. Olmaz olur mu? Kasırgaya, akıntıya karşı öyle yürekten baş kaldırırlar ki, sorunların ve sıkıntıların kıyısından köşesinden geçip doğan güneşi sırtlarında pehlivan gibi taşımayı başarırlar. O halde neden kendimi kolaylıkla sıkıntının kollarında debelenirken buluyorum? Çoğu kez pozitif ve mutlu olarak nitelendirdiğim kendimi, en ufak bir sıkıntıda yerle yeksan eden o hissi karşılarken neden zorluk çekiyorum? Hepimiz bir denizin içindeyiz. Kimimiz o maviliğin narin akıntılarında süzülürken, kimimiz ise gri bulutların çepeçevre sardığı akıntıya karşı hoyratça debelenip durur. Her birimiz aynı denizde yüzeriz lakin akıntılarımız farklıdır. Ben, denizin dans eden muhteşem dalgalarını izlerim, bir başkası ise boğulmak üzere olan sıkıntılarını düşünür. O yüzden şunu unutmamalıdır ki: Her deniz, dalgasını farklı şiddette kıyıya vurur. Kendimizi ve sıkıntılarımızı başkalarıyla kıyaslamadan önce kıyıya vuran dalganın bize özel olduğunu unutmamalıyız.