Deniz, dalgalarıyla kucağındaki tekneleri uyutmaya çalışıyor.
İnsanoğlu da öyle sürekli derin bir uyku halinde. Bir zaman sonra umursamazlık öyle bir yere geliyor ki ya bir ceset gibi dolanıyor etrafta ya da patlıyor ve etrafına batıyor. Her şey değerinde görünüyor. Değerler o ana göre değişiyor ve insan tabandaki sakız olacaksa bile bir başkasını da yanında götürmek istiyor. Bu gövdenin tutunduğu kökte yatan, insanoğlunun değersizliğinden geliyor. Dallanıyor, yeşeriyor, kuruyup dökülüyor ve güneşin önünde durup onu karartıyor. Her insan kendine değer veriyor, yeterli parayı gördüğü o ışıltılı ana kadar. Hepimiz kralın soytarısına güleriz ama ondan farklı değiliz. Hatta acı gerçek şu ki o bizden çok daha dürüst. İnsan başkalarına güler, üzülür hatta bazen onlar için yaşar. Hayatının sonunu göremediği için hep sonsuz bir yolda yürüyormuş gibi yarınını planlar. Yazı görmeden yere bir havlu atar. Paranın önünde diz çökerken dizleri acımasın diye ama o kadar uzun süre bekler ki öyle… Dizlerinin kanadığını görünce çok sinirlenip mutluluktan uzaklaşır.