kurallarını sen koydun yaşamın ben öylesine vardım
sen kural koydukça bilmelisin ki ben isyankârlaştım.
ince bir andı, sildim sınırlarımı.
süvariyi sırtından atan bir at gibi
kırlarla barıştım.
omzumda geçmişin izi ve gelecek kaygısı vardı
dünyanın tüm eski şarkıları.
yaşamalanları ve birtakım solgun renkler
kaçan zaman ve durma noktasında trafikler.
keskin bir ikametti bu yaşamak,
gidip gelmelerdi her sabah ve her akşam
gidip gelmeler başka bedenlere ter içinde
görmeden yıldızları; gidip gelmeler yarı ölümlere
çıplaktım üstümdeki kıyafetle
ve kirliydim düşünceden doğma
bileğimde işten eve bir zincir
ve girdiğim tüm kapılar için yedek anahtarlar.
b planları ve zoraki amaçlar.
bir gün baktım dünya hareketsiz değil
öylesine değil bir yaprağın toprağa dönüşü
bir kedinin amaçsızca yürüyüşü;
değil amaçsız.
yolcular var,
laleliden tramvaya binmiş dünyaya gidiyorlar
sonra sağanak yağmurlarda
şemsiyesiz yürüyen yalnızlar.
bilge bir kararlılık attıkları adımlarda
biliyorlar ki özgürlük var.
anladım, korkuydu bu sınırlarımı belirleyen
ince bir andı.
öyleyse dedim, korkmuyorum gitmekten ve dönmemekten
korkmuyorum dövüşmekten
kendime bir hürriyet bahşetmekten;
korkmuyorum.
kırdım beynimdeki tüm putları
gömüldüğüm beton, başımdaki sis yığını acıyla dağıldı
kırlar belirdi gözlerimde; kıpırtısız deniz, berrak bir gök.
tohumundan doğan bir buğday gibi dünyaya karıştım.
kurallarını sen koydun yaşamın bir yere kadar sana inandım
özgürlüğü geç tanımasam belki biraz daha yaşardım.