Bir otogarda, bağırsaklarımda acı dolu veda sevdalanırken; gözler önüne serilmiş bini aşkın anı ya da binlere kararmış sensindir tenhaların ışıklı saçlarında. Yüz binlerce sensizlik birikirken içimde, kim bilebilirdi ki sensiz içim ne hâlde? Şimdi gözlerini sözlerin derinliklerine yüklemekle uğraşırken, otobüs ayak izlerinden bağını koparmak için ayaklanır.

Her ayaklanış vedanın müteaddit çeşidi olurken Bayan Mavi, şimdilerde gözüme sen, tüm vedaların tek bir anlamı gibi geliyorsun. Göz kapaklarımdaki gürültü, sessizliklere ses getirse de dinler mi otobüsün ayak parmakları? Yoksa hiç duraksamadan yol mu olur sana sunulmuş gülüşlerin paklığı?

Şimdi bir otogarda ayak seslerinin sessizliğe gömülüşünü duyuyorum. Neden bunca ses var? Otobüsün içindeki ben, acılarını duymasın diye mi? Yüzünün görkemliliği uzaklaşırken gözlerimden, yüzünü karalarım sokak lambasının parlattığı camın aydınlıklarına. Aydınlık sen olur o vakit, sen camlara öğretirsin gülerken ağlamanın olanaklılığını.

Benden duymuş olma Bayan Mavi fakat silüetin bile sen kokar oldu senden sonra. Camlara yankılanmış, ışıklara ışık olmayı öğreten on milyon renge adanmış yüzün gökyüzü gibi kokar oldu.

“Bir insan sevdiğini hiç göremezse ne yapar?” diye düşünürken bana en güzel cevap, otobüs camındaki gözlerime gülümseyen silüetin oluveriyor. Önce ellerim ısınıyor şu ekim ayında, sonra tüm bedenim irkiliyor yazın hoş gelişine.

Sadece sokak lambasının camımı parlattığı zamanlarda görebiliyorum silüetini Bayan Mavi. Ara sıra, sokak lambasının olmadığı yerlerde sokak gibi ben de karanlığa bulanıyorum, affet. O süre zarfında seni ne kadar özlediğimi bir otobüsün yorulmuş ayakları anlayabiliyor.

Uyusam nasıl olur? Yoksa cama doğru, sana doğru bir şarkı mı mırıldansam? İlk uyusun o, bedenimi sımsıcak eden gözlerin, belki ben de uyuyabilirim ardından. Ama bana böyle güzel bakarken nasıl olur da uyurum geceleyin saçlarına?

Her saati avuç içlerine yazılmış sözler geçerken, uzaklardan selam yollar oldu saçların geceme. Saçlarının tellerini kirpiklerime asarak gözlerimi ödüllendiriyorum bu gece, sadece.

Geçtiğim yolların içini okumak istiyorum Bayan Mavi. Kim bilir ne acılar saklı bu yollarda. Gözlerinin bana ayrılan süresini hesap etmek istiyorum sinsice. Kim bilir ne kara yazılar kazılı göz bebeklerinde…

Bitmek bilmeyen şu yolda yok mudur benim kahve isteyişim? Sanki sen, istediğim her şeyi mırıldansan var olacak gibi.

“Bir kahve alabilir miyim lütfen?” Mırıldansan sanki sesinin güzelliğine bin söz yakacağım…

Her veda kısık bir müzik gibidir. Duymak için susarsın ama sen susarsan geride kalan her şey bağırmaya başlar yüzüne. Susarsan tutturamazsın vapurun geliş saatini. 

Şimdi vapur bekliyorum gecenin bir vakti ama okyanusa deniz demem kadar gariptir parmaklarımdaki senin adının yaza yaza bitiremediğim her parıltısı.

Otobüsten insem üşürüm herhalde. Pek bir soğuk görünüyor martıların yüzleri. Otobüste kalsam, hiç ses etmesem bulur mu beni vedaların hüzünleri? Bir kitap okusam hangi sayfada gizlenir içtiğim çayımın yadsımayacağım ürkekliği? Şimdi vapur kalkmadan bir çay ısmarlasam silüetine, güler misin?

Vapur da otobüs gibi geceyi üstüne geçirmiş karanlıktır şu an. Ilık bir çaya, sıcak bir gülümsemeni katarım tam vapur hareketlenirken. Yüzüme vururken sert rüzgâr, saçlarına takılı kalır vapur. Benim gibi vapur da gitmekte zorluk çeker, belki o da önüne birazdan hangi engellerin çıkacağını düşünür. Vedalar durdurmaz güneşin doğuşunu ya da vedalar öldürmez gitmek fiilinin yer ettiği bedeni. 

Vedalar, sokaklarda hissizleşir Bayan Mavi. Sokaklar susar, otogarlar konuşur. Hiç dinlemiş midir gök gürültüsü yıldırımın sesini? Veda, hiç öldürmez mi bedenden arta kalan her şeyi? Bir silüet yeter mi ısıtmaya geceni? Bana soracak olursan, gülüşünü nerede görsem, benim kadar pencerem de açılır bir kış günü sonuna kadar.

Gözlerimi açamam rüzgârın yüzüme bağırışlarından. Gözlerimi kısa bir süre silerim bedenimden ki, görmek istemem kızgın rüzgârların yüzlerini. 

Birkaç dakika sonra otobüse tekrardan bineceğim fakat korkuyorum Bayan Mavi. Ne hesap vereceğim ellerime? Ne diyebileceğimi bilmiyorum şu üşümüş parmakların seni arayışına. Camda senin gözlerini izliyor olacağım. Belki bir güneşin, camda sana ne kadar güzel doğacağına şahit olacağım. Belki de uyuyup, sahife bir bankta otururken gözlerinden esinlendiğim tefsirleri düşüneduracağım.

Otobüs şimdi hareket hâlinde olmakla birlikte, cama kısık gözlerle bakarak ellerini inceliyorum. Ellerindeki heceleri ve tırnaklarındaki cümleleri benliğimin anlamlarına ortak ediyorum. Seni düşünürken sanki yeni deneyimler kazanıyorum düşlerimdeki deşifre edilememiş gökyüzüne. Seni anımsatınca gökteki mavilik, behemehâl yeni gökyüzü kuruyorum gülümserken sende oluşan görkemli gül ağaçlarına.

''Veda'' derim göz çukurlarına ve elvedaya dönüşür ayağı takılan güneşin okyanus için yakamoz olmaya batması. ''Hoşça kal'' derim gözyaşlarında biriken sonbahar yapraklarına, rüzgâr savurur yapraklarını cam fanusu olan gökkuşağının köşe başlarına.

Hava aydınlanırken içime çekiyorum gün ışıklarını.

Yolculuk yapmakta olduğum otobüste yeni bir gün doğarken, saçlarının güneşliğine hayran kalıyorum uykusuz gözlerimle. Bir şiir parçalanıyor saçlarına, bir şiir parlıyor kollarının arasında. 

Varacağım yere artık pek bir yakınım. Ben ne çok alışmışım camdaki silüetine Bayan Mavi. Şimdi yine veda mı edeceğim o camdaki güneşe? Yine mi bedenim vedalara hoşça kalması için hoşça kalmayı öğrenecek?

Aynı kırıklara bitkin fakat farklı şehirdeki bir otogara geldik şimdi. Sana ikinci kez vedam olmasından ziyade belki de ikinci kez kavuşmam olur bu sensiz kalan dehlizlerin ''hoşça kal'' demeleri. Her veda, kavuşmanın farklı caddeleridir nasıl olsa, öyle değil mi? 

Hiç yağmur yağmamış kasabaya, bir yağmur damlasının düşüşündeki tedirginlik gibidir her elveda. 

Şimdi ayrılıyorum yanımdaki camdan, silüetinden Bayan Mavi. Veda, durmaksızın ilerletir ''elveda'' diyeni. ''Elveda'' diyen, hoşça kalmayı öğrenir ayrılıklardan arta kalan zamanda. Şimdi ben, tek bir buluta sürekli parıldayan yıldızın hayâl kırıklıklarının düştüğü çimenlere gidiyorum.

Yorulmuş camların arasında, yorgun kelimelerinle yön oluyorsun gidilen yollara. Ben münzevi bir tavırla gözlerindeki histen kaçıyorum durmadan. Belki de kaçmak zorunda hissediyor gözlerim senin diğer adından, ''veda''dan.

Bir çay içiyorken vardığım otogarda, susmuş olmasın mı tüm yolların veda yanıkları? Son bir kez göz gezdirsem adımlarıma, seni sayıklayabilir mi parmaklarımı sızlatmış çayın sıcaklığı? 

Ayaklarımın ağrımasının sebebi, sözlerimin derinlerinde yol boyunca senden koşarak kaçmamdır Bayan Mavi. 

Anlayacağın pek yoruldum bu yolculuktan.

Veda ediyorum diye gökyüzünü unuttuğumu düşünme lütfen. Sen beni elveda diyen biri olarak hatırla, ben ise vedalarla seveyim gülüşünden keşfettiğim mavi göğü.