göz göz olmuş hamurun anlattığı kadar apacıktı bedenin gizlediği ruhlar. yavaş yavaş yüzeye çıkmaya niyetleyen. hamlığını atmak isteyen ruhlar.


hiç kavuşulmayacak yegane yaşamları saklamıştı ceviz ağacından yapılmış sandığında. kilidini açıp bakamazdı. anahtarsız. uzağındaydı. hem kendinin hem dünyadan sakındığı hislerinin. yan odalardan gelen bağırış çağırışlardan başka duyduğu hiçbir şey yoktu. çöp kutusuna göz attı. şırıngalar iyileştirici güçlerini haykırıyordu adeta. oysa çoktan kaybetmişlerdi. yine de tüm duyularını etkili kılıyordu. birer birer yoksunlaşıyorlardı sonra.

düşünceleri faydasızca karamsarlaşıp aydınlanıyordu. merhemi yoktu bunun.

koridordaki kargaşayı algılayamıyordu. sesler geldikçe ellerini kontrol ederdi. delik deşikti derisi. hislerin kaybına neden olan deşilme. damarlarına asılı kalan neyse işte onunla birlikte. frenliyordu kafasındaki kargaşayı. susmayı konduruyordu diline.

saçları uzun zamandır yıkanmamıştı. dalgası sönmüş. yalınayak bastığı mermer bedeninin ısısını dindiriyordu. soğuyordu sonra. yankı yaratan boşluğunda kayboluyordu. uyandırmadan.


bulunmakla saklıydı oysa kısmi yalnızlığı. bunu fark eden gün. yaşaran gözde çalkalanan kirpik, yalnızlığıydı. bulunmak üzere... batışları acı. günsüz kalmazdı nasılsa. düşünceler, hisleri nasıl dizginlesindi...

bi' çareye duacıydı elleri. piyano sesleri. direnci ayrılıkla sağlanmıştı. karışmadan ölünecekti. böyle olmalıydı. delirmeler sızacaktı bedeninden. zihni de çalkalanacaktı ağlarken.

kapı bir kez vuruldu ve biri içeri girdi. o esnada yorganına sokuldu. apaçıktı. karşıdaki duvara bakışlarını sabitlediğinde. fotoğrafın sus öğüdünü dinledi. kapı alelacele kapandı. ayarsız bir ses tonuyla birileri çağrılıyordu. merak etmedi bu sefer. karanlıklaştı.


korktuğu olgular başını döndürmeye başladığında kendini aldatırdı. kendini mutlulukla sınaması gerekecek miydi? elinde olmadan rüzgarın şiddetiyle savrulması şartlanacaktı. belki. hüzün toplayıcısının sınanması gerekecekti. deliliğin kuyudan çıkışı. gömleği giydirilmişti, sesini gömdüğü yüzü gamlı bir mezara dönüşmüştü. pencereye yanaştı. korkuluk yoktu.


bahçe beklenmedik manzaralarla var oluyordu. kır çiçekleri toprağa eğilmişti. tohumlarına. birden karanlık odanın parçası olmuştu. nefesinde savruluyordu saçları. gözlerini dışarıdan çekip içine döndüğünde halısız yerlerden geçiyordu. taban. tavan. köşelerin herbiri benzerlerini soyutluyordu. kendini bul. kendini. bul. dönüp duruyordu odanın içinde. tekliğiyle. birer birer devriliyordu görüntüler. halısız. yataksız. yatarken. naftalin kokan sandıklar birdi. ilaç kokan bir. hareketin sınırı sedasız yürüyüp geçiyordu. ihanetine. gözlerini yumdu. hayalinde yaşanan gerçekte gömülüyordu. selamlayacak günler doğardı elbet. hangi işçi ellerinin nasırını yoluyorsa... o tırnaklar yırtacaktı karanlığı. görmesem de, diye geçirdi aklından. kazan. kazan. kollarının hareketi karıncalıydı. ayağı yere basmaz biriydi. kim?

rüyasında uçan çocukların kanadından tutunan. bulutsu bakışlarından öpen. tozla yıkanan ellerin temizliğine inanan. inancın eteğinde uyuyan. belki...

kabuğunu çok çabuk değiştiriyordu dudakları. parçalanmış düşündü sandığını. üzüldü. kımıltısz bekliyordu. küflenmişti huzuru.


uzaklar seçilemiyordu şimdi. sokağın gözleri körelmişti. görüntüsüz kalmıştı.

sokağın perdesi çekilince zihni karışacaktı. olağandı bu. güzellenen ölümün toprağında çiçeklenen bitki. olağandı.

odaya göz gezdirdi. daha önce görmemiş rüyalar uyandı zihninde. kaçılan her şeyin önünde ayağı takılan tedirginliği vardı. varını yoğunu ele geçiriyordu. sustu ve donuk bakışlarıyla kalakaldı.


hastane odasının bakındıkça küçülen penceresine yerleşip seyrediyordu. dışarıyı. sokağın perdesiydi insanlar. bekledikleri, koşuştukları, hep yarıştıkları. birileri olan insan...


hava iyiden iyiye soğumuştu. karardı. pencereyi açtı. pencere mermerinin soğukluğunu hissetti ayakları. kendini sarmaladığı an, bıraktı rüzgara benliğini. deli gömleği giyen bedenden sıçrayan kan, özgür olabilirdi artık. ancak...

hiçbir şey sonsuzluğu tadamazdı. yere çakılana dek sürüklenecekti elbet.