Nihai amacı Piyer’e bağlı kalıp onun öğrettiklerine dikkat kesilmekmiş gibi aylardır Piyer’in yanından ayrılmıyordu. Soylu babasının ‘’O bir asker, bir general, sense avukat olmak istiyorsun. Deden III. Pertoviç’in soyuna yaraşır biri değilsin. Sen gayrimeşru olmalısın, bu açıklanamaz. Baban olmayı kabul etmiyorum.’’ gibi söylemleri yıllardır içinde gizlediği, aslında en çok da istediği baba sevgisini Piyer’de arıyordu. Piyer onun için bir rol modelden fazlasıydı. Kutsal amacı Piyer olmaktı. Bu amacının yolunda engel tanıyacak biri değildi. ‘’Ben Andrey Pertoviç ve kendimi kanıtlayacağım sizlere.’’


‘’Öncelikle ben askerden öte bir yönetici, burjuvanın kendisi olacağım. Köken ahlakını bitirip burjuvayı değiştireceğim. Aristokrasiyi kaldırıp Andrey Pertoviç monarşisini başlatacağım. Ben mutlak güç, bunun için önce nereye adım atmalıyım?’’ Gideceği ve ilerleyebileceği tek bir yol vardı. Babasının müstakbel oğlu, kendisinin rol modeli Piyer. Bunun planlarını kafasında oturtmaya başladı. Düşünüyordu, bu köylü ruhlu herif içini nasıl dökerdi Piyer’e? Nasıl onun gibi olabilirdi. Zaten lanetlenen adı alaya alınmaz mıydı? Daha ne kadar aşağılık olabileceğini düşünürken hiddetle fikirlerini bir kenara atıp hızlıca yürümeye başladı. Bu adımları iradesi atıyordu. Artık Andrey Pertoviç yoktu. Burjuvanın iradesi vardı. Bu güçle birlikte çok acıktı.


Artık tek gayesi Piyer gibi olmaktı. Sonunda soylulara yakışır olabilecekti! Önce Piyer gibi bir general olmayı düşünse de kendini cephede Napdi uşaklarının kanını akıtırken hayal edemiyordu, o anlık fikir bile tiksinmesine yetiyordu. Atacağı ilk adım en az babası kadar zengin olmaktan başka bir şey olamazdı. Gücü getiren bu nahoş neyse değil miydi neticesinde? İlk adımına karar verdiğine göre izleyeceği yolu çizmeye başladı bile. Sokaklarda yaşayan dilenciler her ne kadar gözüne iğrenç gelse de içinde hep bir saygı vardı onlara karşı. ‘’Şu iğrenç, sefil adama bakın! Sadece paltosunda servetimin on katı para var.’’ Neden dilenci değildi?


Dilenciliği insanımız nasıl hor görse de müthiş bir iradenin ürünüydü bu meslek. Hangimiz bu soğukta amacı uğruna yarı çıplak yarı aç, saatlerce oturabilir? Gurursuzluk da cabasıydı. Kendine bakıyordu, amacı bile gururdan ibaretti. Her şeyi kenara atma vakti gelmişti. O geri dönülmez yol geliyordu. Amacının sefilliğini mi çekecekti, hayatın kötü etkilerine aldırış etmeden yarım bıraktığı avukatlığa devam mı edecekti? Babası gurur duymazdı ama kendi duyardı. Ne aptalca düşünceler! Şu karşıdaki dilenciyi bakışlarıyla ezberlemeden önce sormalıydı kendine. İradesi onu yönetirken geri dönebilecekti sanki(!)o dönülmez virajı geçti işte, arkası onun için Andrey Pertoviçle birlikte yol oldu. Ve başladı avlarını yakalamaya. İlk avını burjuva iradesinin yuvasına sürüklemeye başladı bile!


Avıyla birlikte açlığa başladı. Bir ay boyunca aşevlerinde bir ekmek ve bir çorbayla beslendi. İlk ayın, amacın ve başlangıcın; hayıflanmaları, bilinç kayıpları olsa da otur birinci günü rahatladı. Artık vücudu cebindeki paranın tutkusuyla besleniyordu. Önemli olan her detay çözülürken git gide tekrarladığını düşünmeye başladı. O an daha fazlası için inanılmaz bir acı hissetti. Karnı midesinin içindeyken bunu yaşamamıştı. Neydi bu? Kafası karıştı. Yanlış kısım ne olabilirdi? Tamamıyla saçmalamaya başladı. İçinden bir sevgi nüksetti. Piyer’e ihtiyacı vardı. Derhal yanına gitmeliydi.


Artık dayanamıyordu. Son geçirdiği metreler, kilometreler oldu. Geçirdiği acı tarifsizdi. Buhran geçiriyordu. Toplum baskısı ve baba sözleri… Muhtaçtı bunlara, belki muhtaç olduğu için en acı anında Piyer’i özlüyordu. Niye bu adam en nefret edeceği kişi, sevdiceği, babası olmuştu. Piyer’in o ihtişamlı konağı gözüküyordu. Dört ayda aldığı üçüncü mirasın en değerli parçasıydı.


Piyer’in kapısını çalmıştı. Can dostuna yaklaşmak onu biraz yatıştırmıştı ama kapı açılınca karşılaştığı şey, her şeyi bir anda değiştirmişti. Andrey bu soğuk karşılama sonucu bayılacağını, öleceğini hissemişti. Nefessiz kaldı. ‘’İki ay sonra beni gördü, belki durumuma üzüldü, her şeyi onun için yaptım, anlatacağım her birini!’’ Kendi içini rahatlatmaya çalışsa da soğuk çehresi ayakta bir kriz yaratıyordu. Tek dostu da elinden gitmişti, amacı, rol modeli… Deliriyordu, her şey farklı geldi.


Piyer sessizliği bozdu:


- Girecek misin Andrey? İçeri soğuk giriyor.


Andrey gerçeği kaldıramamaktan korktu. Tek can dostu için ölecek miydi? Kalbi bir serçe gibi atıyordu. Solukları güçleşti, tekrar bir kriz yaşayıp bayılmaktan korktu. Dudağından zar zor şu cümle çıktı:


- Seninle konuşmak istiyordum.


Aslında o an tek istediği kaçmaktı. Gerçeği duymak onu öldürürdü, mahvederdi. Öğrenmesi de lazımdı ama neden bu soğuk çehre? Aniden içeri atıldı. Her saniye zor geçse de hareketleri çok çevikti. Andrey sordu:


- Yeni miras işi nasıl geçiyor?


Piyer tuhaf bir kuruntu içine girdi. Viski getirmek için mutfağa geçti. Soruyu cevaplamadı. Andrey’in gözü sürekli yerdeki tuhaf lekelere ilişiyordu. Piyer acaba kendine zarar mı vermişti? Bu soğuk çehrenin kendisiyle alakası yok muydu? Öyle olmasını umuyordu. Piyer içeri girdi, iki viski şişesi elinde. Votka olsa belki hayır demezdi ama günlerdir çektiği açlık acılarından, midesindeki kasıntılardan sonra viskiyi görmek bile onu kusturacak düzeye getirdi. Piyer bu durumdan şüphelendi, belki biraz korktu:


- Bir şeyin mi var Andrey, ne oldu?


Andrey cevap vermek istemedi ama vermese kötü bir şey olacakmış gibi hissetti:


- Günlerdir ağzıma bir lokma sürmedim. Bir kasıntı hissettim, şimdi geçti. Önemli değil.


Piyer masum kalbinde en ufak kötülük olmayan bu çocuğa karşı içinde bir merhamet hissetti. O an yaptıkları ona iyi geldi. Andrey bu bakışları yanlış anladı, odadan gitmek istedi:


- Tuvalete gideceğim.


Piyer de ona bir şeyler getirmek için mutfağa tekrar gitmişti. Andrey hayatındaki en kötü dakikaları yaşıyordu. Babasızdı, annesizdi, o soysuz bir piçti. Bodrum penceresinden kaçıp bir daha buralara gelmemek çok cazip göründü.


Krizi başlıyordu. Kafasından geçenler artık o gücün değil Andrey’indi. Andrey gelmişti ama en yanlış zamanda. Bunu defalarca inip çıktığı basamaklardan dolayı kavramak zor değildi. İradesi zayıf yok oluşun içinde olan, kayıp karamsar bir insan gelmişti.


Bu krizin içinde bile dikkatini bir şey çekebiliyorsa şanslı sayılırdı, durumu o kadar da ağır değildi. Bütün dikkatini oraya doğru verdi. Burada da salondaki lekelerden vardı. Piyer kendine zarar vermemişti, birini öldürmüştü. Dostunun soğuk çehresinin nedeni kendisi değildi, bir anda nirvanaya ulaşmış, rahatlamıştı. Şimdi dostuna yardım etmesi gerekiyordu. Dolabı açtı, karşısında Piyer’in mirasçıları vardı ve bir de tanıdık biri. Her şeyin suçlusu, babası, müstakbel oğluna mirasını verdikten sonra…


Gözleri doldu, yine amansız bir kriz geliyordu. Her şey bulanıklaştı, yıllardır bu adamın dudağının aralanması için kendini her türlü kimliğe bürümüştü. Herkes olmuştu.


Yılların acısı mı yoksa kendine değil müstakbel oğluna duyulan güvenin sancısı mı bilemedi ama kalbi ağırlaşmıştı. Her şey karıştı, Piyer dostu değildi, tanımıyordu artık onu. Küçük bir haykırıştan sonra sırtında bir ürperme oldu. Arkasında Piyer, elinde bir silah ve uzuvları babası gibi hareketsiz kalan kendisi…



***



Gözlerini açtığında Piyer’in iyileşecek mi, diye haykırdığını duydu. Bu durumun soylarına yakışmadığını söylüyordu. Fakat Andrey’in içinde tuhaf bir rahatlık vardı ve onu krize sokan sözcükleri umursamıyordu.


Doktor, odasına geldi ve bundan sonra her gün içeceği-Dostoyevski kurtarana kadar- sakinleştiricileri içmesini emretti. Bilinci yavaşladı ve derin bir uykuya daldı.