merhaba. konuşup anlatmak istediğim çok şey olsa da ne anlatmak istediğimi bilmediğim için buradayım. genellikle herkesin uyuduğu saatlerde, gündüzleri dolu geceleri boş olan park gibi ıssız ve terk edilmiş hissi uyandırıyorum. salıncaklarım boş, banklarım sessiz. tek bir kahkahayı geçtim, çıt çıkmıyor. geçmişten hafif bir esinti sallıyor salıncakları, onlar da sen diye gıcırdıyor. parkıma uğradım bu gece, salıncağıma oturdum. kendime sordum “neler buldum ne kaybettim?” diye. başlayalım mı?


açıkçası yalnızlaşıyorum bu ara. bi’ buraya döküyorum içimi, onun haricinde sorulunca “iyi demek adetten” veya “içgüveysinden hallice” deyip geçiştiriyorum. kendime sordum az önce, insan kendini geçiştiremiyor. kablolu kulaklıklar gibi karışığım. bluetoothluyum aslında ama şarjım bitmiş, mecbur kabloları çözmeye çalışıyorum kendimi dinlemek için. üç buçuk mm kalp dönüştürücümü bulup duyacaklarımdan üç buçuk atarak dinlemeye başlıyorum kendimi. önce biraz dip ses karşılıyor. kablolu kulaklığım iyi olmadığı için dip ses normal geliyor. sonrasında… sonra duyduklarım biraz hırpalıyor beni. duyacaklarımdan ne beklerdim hiç bilmezdim. onu da öğrenince bir çare çıkış yolu arıyorum hayatta. o sırada bir el uzanıyor kalbimden bana. tekrar hatırlıyorum bir hafta içinde başardıklarımı, fötr şapkamı çıkartıp selamlıyorum kendimi. sonra bluetooth kulaklığımın bağlantı sesi geliyor, şarjı dolmuş. artık ne bir dip ses duyuluyor ne de başaramazsın diye çınlayan o sesin. başaracağım, gör bak ne olacağım.


zafer, “zafer benimdir” diyebilenin; muvaffakiyet, “muvaffak olacağım” diye başlayanın ve “muvaffak oldum” diyebilenindir. sevgili okur, şahidim ol ki muvaffak olacağım. koyduğum hedefleri anlatmak çok isterim. lakin anlatmak, koyduğum hedeflere şu an için hayal süsü verebilir. hırsım, şehre indi. adım adım, ilmek ilmek ve yenilgi yenilgi büyüyorum. hayatta yenilgiler, başka türlü kazanamayacağın acımasız tecrübeler katar insana. hayatın, büyümemiz için bize anlattığı masallardır bu tecrübeler. ders almasını bilirsen, şirinleri de görürsün. bir köy var uzakta, şirinleri göremesem de henüz, o köyü görüyorum. yapamazsın, edemezsin, başaramazsın diyen herkese önce hedeflerimi gerçekleştirerek, ardından da nefretimle cevap vereceğim. içine düştüğüm nefret, biraz miras biraz alın teri.


yıllar oldu ama değişmeyen bir şey var. müzik için her şeyden vazgeçiyor başkan, değişmiyor. yaratıcılığımı kullanmaktan, tasarım ve müzik yapmaktan besleniyorum. “ruhun gıdası mı?” sorusunu bilmem ama benim için temel besin kaynağı müzik. maslow piramidimin ilk basamağı. üretmedikçe, var olmuyorum. var olmam için, üretmem gerekiyor. sermaye konusunda çok da zorluk çekmiyorum, dertlerden ürettiğim için. bu yazıyı okuyup bir sonraki mahsülümü suladığın için sana çok teşekkür ederim. sen okumasan, ben yazmazdım. sen dinlemesen, ben çalmazdım. “başkan baştan başla” demiştim aynanın karşısında, içim çok rahat zira baştan ve var gücümle başladım. herkese kalkıp hayallerimden de bahsedemediğim için henüz, ne yapıyorsun sorularına verdiğim cevap da değişmedi henüz. değişmiyor, yalan dolan.


umutları kadar bir insan. umut etmeyi bilmek, büyük bir şans. umuda tutunmak, büyük bir umut. umut etmesini ve hayal kurmasını bilmeyen bir insan olduğum zamanlar yaşarken canıma kastetmiştim. şimdi şimdi anlıyorum bunun değerini. kaybetmeden anlamıyoruz galiba biz insanlar elimizdekilerin değerini. umut etmenin ve hayal kurmanın değerinin farkına varman için yazıyorum sevgili okur, dön de omzuna bir öpücük kondur. hakkını ver kendinin, eğer hakkını vermezsen bir gün hayat hakkını senden alır. bu hep böyledir. bu yazıyı okuyorsan, belki de bunu fark etmen için okuyorsun. tuhaf rastlantılar, tuhaf temaslar.


öyle bir hayal kurdum ve gerçekleşeceğini öylesine umdum ki, önüne geçemediğim bir deliliğe dönüşmüş. neyse ki delilik gömleğimi sürekli ütülü ve hazır tuttuğum için çok zorlanmadım. part-time yaşayıp part-time da delilik yapıyorum hayatta. ne yapıyorsun sorusuna vermek istediğim esas cevap bu. üniversitenin son senesinde okulu bırakıp hayallerinin peşinden gidip şirket kurmak deli cesareti. şirket kurup batırmak da, hayatın ta kendisi. geçmişim şöyle böyle bir şeyler sundu bana. iyi ya da kötü. sonucu ne olursa olsun, hepsi büyük tecrübelerdi benim için. delirmeme yetti. iki bin yirmide giydiğim o gömleği, iki bin yirmi ikide ütüleyip dolabıma astım. merak ettiğim bir şey var sevgili okur, delirdiğini fark etmek mi deliliktir yoksa deliliğini fark etmeden yaşayıp başka insanları delirtmek mi? delirdiğini fark edip o gömleği ütüleyip dolaba asmak mı yoksa delirdiğini fark etmeden yaşamak mı? hangisi daha büyük deliliktir? tescilli bir deli olarak ben söyleyeyim, kendini iskemle sanan bir perşembe hepimizden büyüktür. üzerine oturacağımızdan korktuğu için, cumadan saklanır zira. hayırlı cumalar sevgili okur.



işkembe miyim acaba? sarımsak sevmem ki ben. iskemleyimdir maksimum. bu sorular ve konular, almış başımı gidiyor. neyse, gideyim de sen üstüme oturmadan saklanayım. 


son soru. sadece bir soru. beyaz yaka ve beyaz gömlek aynı şey değil mi? 


bir delinin hatıra defteri gibi yazılarından satırlar okudun.


beyaz gömlekle.