bu bir monolog ve ben kendimden başka herkesle baş başayım.


bazen öğrendiğim ve ezberlediğim bütün kelimeleri kullanmışım gibi hissediyorum. geriye kalan her şey sadece sonsuz bir tekrar döngüsünün içine hapsolmuş ağız dolulukları, dudak gevelemeleri. gereksiz nefes alışveriş egzersizleri. zihnimin içinde bir uçurum var ve dilimin ucunda bir uçurtma. kim tutabilir ki aklımın ipini? ağlayacak gücü, cesareti kendinde bulan kaç kişi kaldı ki, kaç mevta var dudaklarının huzurunda? söyleyemediğimiz her cümle ölü. yutkunduğumuz her an hayat çizgisinden kopan bir yıl. kim yaşadığını iddia edebilir bunca cenazeyi gömerken kaburgalarının arasına? kim istemez pazar kahvaltısı huzurunu, tarlaya gidip zeytin toplamayı, diş macununu ortasından sıkıp öylece bırakmayı? kim istemez? 


biliyorum. yüzlerce kürek toprak atsam da sönmeyecek bu yangın. tüme varamıyorum noktalama işaretlerini. eksik yapboz parçasını bulabilmek adına yediğim ne kadar tırnak varsa, tükettiğim ne kadar sigara, ne kadar sarhoşluk anı varsa işte o kadar tutamadım elinden fütursuzca yaşamanın. puta biat eden salkım saçlı kadınlar mı getirecek kimliğimi bana? bedene ihanete binaen mi yakılacak bunca tabut? niye anlatıyorum ki bunları? tekilliğin çoğul anlamı içinde kaybolan saatlere isyan değil mi sence de bunca çığlık bunca cümle? isyan, sadece hak eşitliği için değil insanın kendini toparlayamamasıdır aslında biraz da. 


gündüzleri uyuyarak öğrendim uykusuzluğu. zor yoldan ezberledim bütün çıkmaz sokaklarını kendimin. ne bir kapı kaldı aralık ne de merhaba diyecek biri var içeride. üst üste dizilmiş çöp yığını gibi kelimeler bütünsüzlüğünde elimde kalan sadece sıktığım yumruk, elimde kalan sadece yalnızlık...