Sesinin kısıldığı, varlığının sindiği zamanlar vardır hayatta. Öyle anlarda en çok dayan diyecek bir sese ihtiyaç duyarsın. Evren, kendinden umudunu kaybetmiş kayıplarla doluyken, kaybolmamak için yönünü gösterecek bir deniz feneri özlersin. Siren seslerinde saklı buradayım çığlıklarını duymak istersin. Kulakların dikkat kesilir, gecenin kör karasında beklersin; düştüğün yerden doğrulmak için, sana sen olduğunu hatırlatacak tek bir şey, tek bir an, tek bir nefes. Dinlersin, dinlersin ama kimse yoktur. Derin bir nefes alır, önce gözlerini yerden kaldırırsın ve gözyaşlarının bereketi toprağı değil yanaklarına damlar. Dizlerini tüm aidiyetine rağmen topraktan ayırmak için sahip olduğuna inandığın o saklı gücü kullanırsın. Evet, ayaktasındır. Üzerinde durduğun bacaklarının itirazı vardır bu durumu. Çünkü onlar gücün kaynağının irade olduğunu idrak edememişlerdir. Ama sen söz hakkı vermez ve sadece emredersin. İlerle, her şeye rağmen, ilerle. Olman gereken sen olmak için ilerle. Sen, sen olmalısın. Sen, sen olmak zorundasın. Bu senin var ediliş amacın. Kâinatta değiştirebileceğin tek şey kendinken, kendini değiştirmekten vazgeçersen tüm anlamlar kaybolur ve varlığın amaçsızlıkta yok olur. Sen bir başına kalsan da değişmeden değişerek, sen olarak var olmak zorundasın. İlerle... İlerle...