Geçmiş zamanın tozlu sayfalarında, toprağın kollarında uyuyan cesedimi yeniden hayata döndürdün. Kalbimdeki kurşun ağırlaşmış, acının derinliğini hatırlatan bir yara gibi. Hayata olan aşkım o kadar büyüktü ki, rüzgarın saçlarımda dans edişini hissetmek benim için adeta bir masaldı. Bir çam ağacının gölgesinde kuşların melodilerine dalarken uykuya dalmanın huzurunu yaşıyordum, özlemle dolu anılarım arasında. Sahilin kumlarını adım adım çiğnerken çıkan o tatlı sesi, içimdeki boşluğa serenat gibi özledim. Geçmişimi örten toprak kümesini kuduz bir köpeğin hırsıyla parçaladın, unutulmaya yüz tutmuş hatıralarıma hücum ettin. Yaralarımın derinliğini bir neşter gibi açarak acımasızca deşiyorsun, ve ben bu acıyı narkozla sarhoş olmuşçasına yaşıyorum; damarlarımda dolaşan acı dolu anılarınla.

Ama durma, kanımı akıtsan da, içimdeki seni sonsuza dek alamayacaksın.

Bir zamanlar acı çekmeyen bir kadının ardında bıraktığı izleri anlattım. Onunla yaşadığım acı dolu anıları paylaştım. Aslında hayatı sevdiğimi ve her şeye rağmen yaşama tutunmayı ne kadar çok istediğimi anlattım. Beni kendi içimde kaybettiren, ruhumun derinliklerinde iz bırakan o kadını ve sonrasında onun beğenmediği adamı anlattım. Denizin maviliğini hasretle özleyen o kadını anlattım.