benim denizlerim bir damladan ibaret,

gökyüzüm ise senin baktığın kadar,

şiirlerimi bir bir yırttım önünde,

derin nefeslerini yüzüne üfle,

bu dünyadan kaçış yok,

merdivenlerin başında aşağıya koştum,

ellerini bıraktım, ona koştum,

bir sokak ötede bıraktığın anıların,

yakılmış birer hatıraların,

ıslıklar, ses ve yankı,

hiç bu kadar hayatında ağyar olmadım.

aks-ı sâdâ'yı duyuyorum aynalarında,

lâl biri çığlık atabilir mi soruları,

dünyanın huzuru bana işlemedi,

doğduğumdan beri ölüyorum.

kızıl yağmurları seyretmekte olan uzay,

ve merdivenlerin sonunda ölüme bir adım kala.

yüklemsiz cümlelerin, kelimelerin yetmediği,

ne kadar yalvarsam da elimden düşecek fotoğrafların.

kapalı kapılar ardında düştüğüm kuytu karanlık,

ve bir oda dolusu kitaplar.

tozlu bir bardak, kırık, dökülmüş ev.

huzurun kalmadığı yer zindandır sana uzay.

uzaklaş, kaç diyorum uzay.

erkenden ölüme gittiğin belli.

binaenaleyh uçurumda.

kurtar beni çığlıkları.

daha fazla ittiğim yerdesin.

ve bir rüya ardında kalmadan,

titremeler ve sıçramakla uyanmalar.

aç gözünü, bu bir rüya.

gerçekliği kaybetmiş bir ruhsun sen.

yukarıda, maviliklerin uçuştuğunda,

sen araftasın.

iki dünya arasında sıkışmış bir beden,

hiçbir yere ait değilsin.