“On bin kez aklımdan geçirdim, ama bu defa yapacağım. Bu kadar sakin olmam çok tuhaf. Neden acaba bu siyah ayakkabılarla bu kırmızı çorapları giydim? Ne kadar salağım. Hava sisli, soğuk. Soğuk olacağını biliyordum, kazak giyseydim keşke. Aslında bu ceketim fena değil. Ucuzluktan almıştım. Yalnız çanta açılıp duruyor. O hediye etti. Neyse. Uçmayı çok isterdim. Ne kadar sürer acaba? Uçak Berlin üzerinde... sürekli daireler halinde uçuyor. Birazdan düşer. Ne kadar soğuk. Benim ellerim hep sıcak olurdu. İyi bir işaret galiba. Ayaklarımın altı gıcırdıyor. Acaba saat kaç oldu? Güneş batmak üzere. Heralde Batı burası. Neyse en azından artık Batı'nın neresi olduğunu biliyorum. Trenle eve giderken hep Doğu'ya gitmişim. Onluk kart alıp bir Mark kazançlı oluyordum. Güneş arkamda yıldız solumda. Fena değil aslında. Güneş ve bir yıldız. Küçücük ayakları. Nasıl da hep bir ayağından diğerine sıçrardı. Ne hoş dans ederdi. Baş başaydık. Mektubumu aldı mı acaba? Umarım henüz okumamıştır. Berlin benim için hiçbir şey ifade etmiyor. Havle nehir miydi yoksa göl mü? Bunu hiçbir zaman kavrayamadım. Arka tarafa da wedding mi diyorlardı? Peki Doğu? Aslında her taraf Doğu. Tuhaf insanlar. Bağırıyorlar. Bırak bağırsınlar. Bana ne, bana ne! Tüm bu düşünceler. Aslında artık düşünmek istemiyorum. Gidiyorum. Peki neden?”
/
Benim için çok özel olan bu filmi her ne kadar kendime saklamak istesem de, izledikten sonra bende yarattığı; geçmiş yılların boşa geçmiş olması hissinin bir benzerinin sizlerde daha geç vakitlerde tezahür etmemesi adına paylaşmaya karar verdim.

Dir: Wim Wenders