Ağıt yakmak zahmetli iştir. İçten geleni sözcüklere dökmektir. Anaya, babaya, evlada eşe, kardeşe, dosta, arkadaşa sevdaya yakılır ağıt. Kimi zaman ölmüş birine, kimi zaman yaşamış ama yaşatmamış birine, kimi zaman özleme, kimi zaman öfkeye yakılır ağıt.

Bizim oralarda uzun uzun dalıp bir anda ağlamadan ama ağlatarak söylenilen ağıtlar çok vardır. İsyan değildir ama derdin sakince dile gelmiş halidir ağıt. Hiç sevmezdim dinlemeyi, boğardı beni. Bu ne derdim, derdi neden çağırır ki insan? Büyüdükçe anladım, ağıt dert çağırmak değil, derdi dindirmekti. Söylenmekti ama şikayet etmemekti.

Rahmetli dedem, hanımına ve evladına çok ağıt yakardı. Başta mırıldanırdı, sonra derdini anlatmak için birilerini çağırırcasına hafif sesini yükseltirdi. Çünkü tek kaldığını hissetseydi ağlardı, belki de isyana dönerdi derdi. Yapamazdı, Allah'tan korkardı. Ölümden de korkardı zaten. Sesi kulağımdadır hala. Ben ölmek istemiyorum...

Dedemin bize bıraktığı büyük bir mirastı ağıt. İsyan etmeden sakince derin nefes ala ala, arada ağlamamak için yutkunarak...

Derdim çoğalınca bir dağ eteğinde bir şeyler mırıldanırken buldum kendimi. İsyan etmiyordum ama derdimi döküyordum. Neydi bu, neyin nesiydi? Böyle bir şarkı yoktu, böyle bir türkü veya böyle bir dua ediş yoktu. Yoktu ama bu neyin mırıldanmasıydı? Ağıttan başka bir şey değildi. Sadece mırıldanıyordum. Kendimden başkası duymuyordu sesimi derken bana derdi veren Allah geldi aklıma ki utandım. Rabb'im dedim, şikayet etmiyorum. Sadece hayatımın bir yerinde izlediğim ve beynimin bir yerlerinde böyle bir şey oluştuğu için belki de... Aynı bu kelimeleri bir araya getiremediğim gibi orada da Rabb'ime karşı utanmıştım. Sanki suç işlemiştim. Ama isyan etmemiştim, emindim. İşte o gün anladım yutkunmanın, derin nefes almanın sebebini.

Aylar sonra bir teyzenin dağda ağıt yakışıyla karşılaştım. Kafamı çevirip neler diyor diye dikkatlice dinledim. O da isyan etmiyordu, çocuğuna sitem ediyordu. Ana ya, evladına ne kızabiliyordu ne kızgınlığını saklayabiliyordu. Sessizce, sakince mırıldanıyordu. Dikkatlice izlemeye devam ettim onu. Durdu, derin bir nefes aldı, yutkundu. İsyan etmiyorsun teyzem, anladım demek istedim ama diyemedim.

 Ah ağıt! Nasıl bir şeysin! Kimin derdi varsa o kılığa bürünüyorsun. Kimi zaman ana, kimi zaman baba, kimi zaman evlat oluyorsun. Kimi zaman ise sevda!