Kuru bir yaz gecesi canavar çok açıkmış. Oysa yemişte hane baya bir şey. Ağzında bal dişlerinde yayın balığının uzun bıyıkları sıkışmış. Kocaman ağzıyla uğraşa dursun çıkmamış.


Hava sıcak ve bunaltıcı bulutlar gökyüzünden çekilip terk etmiş Canavarı; parlak yıldızlar ve dolunayın gümüşi ışıkları saklandığı karanlıktan çekip çıkarmış, çıplak hasetmiş kendi Canavar. Kocaman göbeğiyle ve doymak bilmez iştahı ile görünmekten korkmuş. Gözlerinin feri sönmüş, griye çalan o bakışlarda ışığı bile yok edecek bir karanlık bürümüş.


Canavar açmış ve doymak bilmezmiş. Bu gece de doyamadığı o gecelerdenmiş, pençesini kuru çime sokup avlanmak için ormana girmiş, ağaçların gölgelerine sığınmış, derelerin ezgilerini köpüren dalgalarıyla beraber adımını atmış. Kimseler yokmuş, kimseler duymamış onu karanlıkta. İştahlı salyaları peşi sıra takip ederken onu, kimsenin ruhu bile duymamış. Parlak yıldızlar ve hain dolunaya rağmen kimse fark etmemiş onu. Kendini güçlü hissetmiş, korkusunu, görünmekte yatan dehşetini bir kılıç gibi kuşanarak daha bir dikkatle ormanın derinliklerine dalmış.


İlk yakaladığı yemeği bir sincap olmuş. Beni yeme küçük bir şeyim demiş. Küçük bedenine göre kocaman olan gözlerinde korkudan çok iğrenme dolu bir pırıltı varmış ve canavar öfkelenerek tek lokmada mideye indirmiş; kıllı ve tadı kötüymüş, canavar aldırmamış. Hala aç ve iştahı gittikçe daha fazlasını istiyormuş.


Ormanın içinde, ağaçların seyrek olduğu bir yerde oyuk görmüş. Tilkinin ağzında karga varmış. Ölü ve kanatlarından kan akıyormuş. Yapma etme demiş, çocuklarım aç yemek isterler demiş. Seni tanırım, herkes korkar saklanır senin kaderinden, etme demiş. Gözlerine bakmış Canavar ve endişeyi gördüğünde azgın iştahı bir an susmuş ama ardından kontrol edemediği bir şeyin pençesinde ileri atılıp tilkiyle beraber kargayı da mideye indirmiş. Uzaklardan bir yerden yavru tilkilerin sesini duymuş. Adımlarını oraya doğru hızlandırmış. Kendini durdurmak şöyle dursun daha hızlı olamadığı için sinirlenmiş. Artık şişkin göbeği umurunda değilmiş, her yerinden çıkan kılları ve çirkin suratı ise bir anlam ifade etmiyormuş. Kontrolünden çıkan iştahı ile kendisini tanrı gibi hissediyormuş.


Ağzında ki kanı diliyle temizlerken küçük bir diş takılmış dişine. Pençesiyle alıp bakmış; korku dolu gözler ilk de nasıl da merak ve ilgiyle hatta sevinçle parladığını hatırlamış. Sonra. Sonra beklenen olmuş ve korku her yere sinerken cılız çığlıklar oyuğu doldurmuş. Canavar kendisinden tiksinmiş, pençesini midesine sokup fırlatmak istemiş ama bunu yapacak güçte hissedemiyormuş ve o da koşmaya, içinde susmak bilmeyen iştahını dindirmek için ormanın karanlığına karışmış.


Gece bitip güneşin doğmasına az kala ormanda ne öten kuş kalmış ne de gölde zıplayan kurbağa, geyiklerin sıcak nefesinden çıkan hırıltılar ne de bir canlının varlığını işaret eden sesler. Hepsi çalınmış, orman derin bir sessizliğe bürünürken yıldızlar teker teker gökyüzünden kaçmış.


Canavar sonunda içindeki sessi dindirebilmiş. Arkasına bakmaya cesareti olmadan bulduğu bir tepeye oturup rüzgarın bile öldüğü, öldürdüğü ormana bakmış. Utanç ve pişmanlığın vücudunu esir alırken hiç olmadığı kadar kendinden nefret etmiş. Kocaman pençesi ne kadar da iğrenç şeyler yapmış. Neden diğerleri gibi olamadığını bilmiyormuş, neden bu pençeler sadece ölüme hizmet ettiğini anlamıyormuş ama onu durdurmak için yapacağı bir şeyi olmadığını biliyormuş. Utanç dalga dalga vücudunda dolaşırken baktığı pençesini havaya kaldırıp indirmiş; kıllı göbeğinde akan kan keskin pençesinden yol alıp nemli çimlere akmış. Karnını deşmek için daha da içeri sokmuş ve nefes almakta zorlanmış. Gözleri acıdan kayarken artık bu öldürme arzusuyla yaşamak istemediği için mutluymuş. O kanlı pençeler sonunda doğru bir şeye hizmet ettiği için huzurluymuş. Çok yorgun ve açmış, biteceği için de mutluymuş.


Gözleri kararmış.


Gözlerini açtığında bir kartal yanı başında kendisine baktığını fark etmiş. Pençesini taşa sürterek uzaklara bakıyormuş; kendisini delip ardında sessiz ormana bakan o büyük keskin gözlerden korkmuş Canavar. İçinde sürekli aç olan şey kaçması için yalvarmış Canavara, bir şeyler ters diye düşünmüş.


Orman sessiz demiş kartal. Herkes sessizliğe büründü, kuşlar rotalarını değiştirdi çünkü bıraktığın manzara korkunçtu. Yeşil tonlarıyla parlayan ormanı kırmızıya çaldın. Kanın metal kokusuyla yıkadın Canavar.


Söylenecek söz yokmuş. Ne yaptığını bilmediğini söyleyerek işin içinden çıkamazmış. Onun üstüne atlayıp mideye atamayacak kadar da güçsüzmüş. Karnından akan kanlar küçük bir gölcük oluştursa da bitkiler ve ıslak bir şeyle kapatılmış. Kartalın pençesine bakmış. Ucunda otlardan kalan artıkları görmüş. Hayatını kurtarmış. Neden?


Canavarın bir sesi yokmuş. Acılarını kelimelere dökecek bir becerisi yokmuş. Hep kendini eksik ve ötekilerden uzak bir şey olarak görmüş. Ama şimdi neden sorusunu söylemek için hırlamış. Kartalın korkup ya da tehdit olarak algılamasından korkmuş.


Kartal gülmüş.


Neden mi? Güzel cevap dedi. Elinde fazlasıyla kan var. Bilmediğin ve savaşmaktan korktuğun bir uğultuyla yaşamak senin için zor olsa gerek.


Canavar şaşırmış.


Kendini ona bırakıp kontrolün elinden çıkmasını kabul ettin. Dışarısı korkunçtu ve sen korktun şimdi ise kendinden utanıyorsun çünkü uğultu bile seni terk etti. Neden mi ölmene izin vermedim. Çünkü o uğultu ile ne yapacağına sen karar vereceksin demiş kartal. Ya onunla yaşamayı öğrenirsin, ya da pişmanlıkla hayatının geri kalanını onun gölgelediği bir hayata bırakırsın. Nedeni işte bu; özgürsün.


Kartal açtığı kocaman kanatlarını çırpmış ve yükselmiş. Gökyüzünde bir nokta olana kadar uçmuş. Yıldızlar artık yokmuş. Güneş doğmuş ve her yer sarının tonlarıyla turuncuya dönmüş.


Canavar bir an kocaman bir sessizliğin içinde bulmuş kendini. Hiç bir şey düşünmeden bunun tadını çıkarmış. Özgürl

üğün tadını çıkarmış ve gözlerini kapatmış.


Derin bir nefes almış.