Bir derdim var, etrafında beni öyle bir döndürüyor ki zihnim bir giyotin şefkatine sığınmak istiyor. Şöyle bakıyorum ardıma, olmadı, olmuyor, olmayacak diye hayıflanırken ardımda olmayanların esasen bana bir şeyler yaptığını anlıyorum. Sahi Hz Ali öyle dememiş miydi; "Ben Allah'ı bana vermediklerinden bildim" diye. Ben olmak için koştuğum her yazgının sonunda aslında olmak diye bir şeyin olmadığını idrak etmek de yaralanmanın şerbetine dahil. Bir şey olmaz insan, insan zaten bir şeydir. Şey itibarıyla zelil, eşya itibarıyla şereftir o.
Derdim ne, bilmek, tanımak,olmak, varmak... Bu kelimeler etrafında bir derdim olduğunu sanıyorum. Ama işte insan yalnız sanıyor. Daha önce bir yazımda "varmak yoldan çıkmaktır" diye belirtmiştim. İnsana bunu söyleten de varmanın hasretini çektiren de aynı şeymiş aslında. Şimdi gelelim yol dediğimiz o katran bağlı hülyaya.
Bir yol olsa da geçsek gitsek içinden, belirli bir menzil olsa da kendimiz için oraya yol alsak. Ama yaşam bu, ne belirli bir yola revan olmak icab ediyor, ne de vardım dediğim yerde insana bir sekinet geliyor. Tam da bu sebeple varmak yoldan çıkmaktır. Eşyanın kendisine hürmet insanın kendini bilmek için edinecegi en güzel meslek.
Ne zaman " ben olmak istiyorum, ben bir şey var ona varmak istiyorum" desem, Samiha Ayverdi Hanım'ın İnsan ve Şeytan isimli kitabında geçen bir suâl beni yerle yeksan ediyor. " Fakat istemek olmak mıdır? Bu soruya benim verecek bir cevabım yok...
Kenan Rîfai her neyi talep ediyorsan sen olsun diyor. Talebim ne, ben neyim. Cevabı bir ömür. Ömür nedir peki, seni bilmezsem bir hiçtir diyen hazretindir ömür. Ne seni bildim ne derdimi. Öyle ya;
"Izdırâb-ı cânı vâ-hayfâ ki cânân bilmiyor
Başkadır derdim onu cânân değil cân bilmiyor demiş " Muallim Nac
i.