Çığlıklar düşünürken, birden sahneye düştüm gözlerimle birlikte. Hem oturmuşken böyle yaştan bir iskemleye. Vakit geçiyor, gittikçe de tabutlaşıyordu çehrem. İrkildim! 


Kendimi avuttuğum bir faraziye beşiğindeyim. Ne tarafa dönsem bununla sallanıyorum bu aralar. Büyük bir zelzele benim için. Alışığım desem, derbeder oluyorum ahalinin kör gözünde. Ey körler... Ey körler... Dilimde de beyliğini ilan etmişken bir gereklilik kipi... Nüfuz eder mi ki tüm olgularıma... Kaç telefat olmalı sence bu enkazda Mahir? Böyle mi olacak bundan sonra bu devriklik ? Bilinmez. Hem ne demiş bestekarımız: bir fırtına tuttu bizi, deryaya kardı. Bundan sonraki fırtına nereye karacak asiliğimi? Ah derya... Ah derya... 


Sanki bomboş hayalet gibiyim.

Zaman da elimde tespih olsa, dağılırdı zaten.

İçimin en içli yerinde çoçukluğumun getirdiği buruk hüzünler beni derdest ediyor. Sürekli sayıkladığım zulmet kelimesi artık gerçekleşiyor. İçimdeki ölü insan dirilmek için çığlık atıyordu. Kimliğimi bile hep sakladım. Başka mahlaslar altında yazılar yazdım, eleştirdim sahip olamadığım her şeyi, aşklarımı bile içime gömdüm. Artık inancım bile kalmadı desem köprüyü bitirecek olan o son taş yerinede cuk diye oturur. Hem ne aşkı be oğlum, insanlar aç! Refah azalıyor! Gazeteler artık duvar diplerindeki manşetleri atıyor. Artık insanların sevgisizliğine de kanaat getirip muhabbeti olmayan bir insanla da boğulacağım gibi. Bir duvar dibinde, siyah bir fontta. Performe edilmiş bir mahalle kıçında.


Gizli gizli ağladım. Asma tavanlardan izledim, düdüğü pes trenleri. Raylarda ayaküstü romanlar bile yazmışlığım oldu. Hep çocukluğum gibi yaşadım aslında, konuşurken bile sesim detoneleşiyordu. İnsanlar ayıplıyordu yirmi fidanlık bir ağacı. Bizim için kurulmuş o salıncakta artık kıymıkları batıyor, yere yatırıyordu ansızın. Artık korkmuyorum kendimden bile. Gözlerimi her kapattığımda artık eskiler yad olmuyor. O dostlukların bittiği gibi son sigaramı da bitirdim. Bilinçli bir bilinçsizlik hali içinde sallanıyor, türküler söylüyorum. 


Ve ilk defa, keman sesiyle yazıyorum bu satırları, akabinde ilk defa sahneleri birleştiremiyorum. Of, desem yeridir.

Artık yoruldum, desem yeridir.

Bundan sonra her dediğim kelime, yerli yerindedir.

Şiir yazamayacak kadar nefretle mi doldu bu edebiyat? Sayın yazar adayı?

Yoksa bir sınıf yapar tüm yazdıklarımı ha babam, deyip geçiştirir miyim, he? 

Renkli giyinmeye başlar, 

Vapurda çayımı içerken şekersiz dediğimde,

Kör gözler tarafından terslenir miyim ? 



Herkesleşemediğim için de çok üzgünüm Tanrı'm. Ruhunu taşıyorum. Dört metrekarelik yerde eşsiz kalmalı. Hem unutma, unutanlar en çok unutulmaya mahkum olanlardır. Ne yazacaktım, unuttum zaten. Böyle bitirmek istiyorum.




"Tamamlanmayacak olan hikayelerim, denemelerim, sahnelerimdeki birleştirdiğim not parçaları."

Sevgilerimle...