"Ama bu tavırla olmaz ki!" diye şişinip küsüyor aniden.


"Biliyorum." diyorum. Yüzüm buruşuyor elimdeki sigaranın acılığından, söndürmeden hemen önce.


"Cesaret?" diyor.


"Bilmem." diyorum, "O da olmaz ki bu tavırla.."


"Doğru." diyor.


Bırakıyorum onu ellerimden, kayıp gitmesini izlemek istiyorum ağlaya ağlaya.


Sanki çaresizmişim gibi.


Sanki yapacak bir şeyim yokmuş gibi.


O da biliyor yapacak çok şeyim olduğunu, ben de biliyorum; biliyor bildiğimi, bildiğimi bildiğini de ben biliyorum.


"Bildiğimi bildiğini bildiğimi biliyor mu?"


Sonra, hemen vazgeçiyorum bu düşünceden.


Çünkü kimse kalkıp da benimle taa oralara gelmez.


Bunu daha önce denemiştim,


Ve de yalnızlıktan delirmiştim.


"Gerçekse" diyor, "gerçekse denemeye değer!"


"İnsan" diyor, "ömründe kaç kez böyle sever?"


Öğretmek istiyorum ona bunu.


Gitmek istiyorum ki kendi gözüyle görsün durumunu.


Ne olacağını.


Zehri bal gibi yerlere döküp sonra keyifle yalayacağımı.


Ateşiyle bile tutuşmadan, yanlışlıkla intikam alacağımı.


İyi niyetle yapacağım tüm hataların, planlanmış hamleler gibi canını yakacağını.


Üşenip su vermeyi unutacağım topraklarının, susuzluktan acı çekerek kuruyacağını.


Keşke ceplerini dev aynasında görmeseydi.


Zavallı.