Bildiklerimiz, olandan her zaman daha azdır. Geçmişin izlerini süpürerek gelen zaman, mutlaka bir şeylerin gölgede kalmasını sağlar.

Yüceltmek -ve fazlası olan tapınmak- insanın ihtiyaç duyduğu yegâne şeydir. Bir olguyu olduğu gibi görmeden benimsemek insanoğlunun en büyük belalarından biri olagelmiştir. Bu bağlamda insanları ileri taşıyacak tek şey mutlaka doğru eleştiridir.

Bu yazıda şahısların isminden kopup onları tüm yönleriyle ele alan bir biyografı setinden bahsedeceğiz: Bilimin Devleri.

Resmî metinleri oku(ya)mayan biri olarak başladığım bu seti okuduktan sonra kendimi bu yazıyı yazmaya görevli buldum. Hakikatte çocuklar için hazırlanan bu setin, içindeki isimler hakkındaki ezber bilgilerimiz dışında, zaten emekleme döneminde olan düşüncelerimizi çeşitlendirmek, bir kaynağa oturtmak için harika bir çalışma olduğunu söylemem gerek. Nihayetinde Küçük Prens de bir çocuk kitabıdır öyle değil mi?

Seti okumayı bitirdikten sonra içimin heyecanının etkisiyle internete girip yazarı araştırmaya, daha önce bu tarz bir çalışması varsa not etmeye, yoksa -eğer iletişim kurabilirsem- yazara sorular sormaya yeltendim ancak yazarın henüz 15 Ocak’ta ölmüş olduğunu görmek beni büyük bir boşluğa düşürdü. Ben onun leziz çalışmalarıyla kimi zaman Benjamin Franklin’in uçurtmasında, kimi zaman Newton’un gözünü oyarcasına batırdığı çubuğunda, kimi zaman Da Vinci’nin kadavralarında, kimi zamansa Marie Curie’nin ilk yardım arabasında gezerken, o yatağında aklında mutlaka parlak fikirlerle -çalışmasını yaptığı isimler gibi- fanilikle cebelleşiyordu.

Set; Benjamin Franklin, Isaac Newton, Leonardo Da Vinci, Marie Curie, Albert Einstein, Sigmung Freud, Charles Darwin isimleri üzerinde duruyor. Yazarın neden bu isimler üzerinde durduğunu bil(e)miyorum. Bu isimler artırılabilir miydi, mutlaka; fakat azaltılabilir miydi, kesinlikle hayır.

Bu isimler hakkında belli magazinsel bilgiler dışında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Birçoğu da asparagas olan bu bilgiler ortamlarda satılacak bilgiler olduğundan dolayı rağbet görüyor ancak bundan öteye de gitmiyor. Einstein’in matematikte kötü oluşu (halbuki gayet iyiydi), Freud’un sapık oluşu (o halde ürolojiye de gitmemeli), Newton’un elması (Koca Newton yalnızca elmayla bugüne gelebilir miydi?), Benjamin Franklin mi? O doların üzerinde resmi olan adam değil mi, okumaya gerek yok. Darwin’i hiç söylemiyorum!

Öyle ki Newton’un eleştirilmek korkusuyla icatlarını yayımlamamasından ötürü başkalarının önce davranması sebebiyle çoğu icadın(ın) mucidi sayıl(a)madığını, Einsten’in kötü bir baba olduğunu, B. Franklin’in modern sobanın ve paratonerin mucidi olduğunu, Da Vinci’nin matematiğinin kötü olduğunu ve bu isimlerden bazılarının -düşünceleriyle dönemlerini aşmış olsalar da yine de etkisinde kalıp- kadınlar ve kölelik hakkındaki olumsuz düşüncelerini bilmeseniz de olur.

Her seri Newton’un şu cümlesiyle başlar: “Eğer daha ilerisini görebildiysem bunun sebebi devlerin omuzları üzerinde durmamdır.”

O halde gelin biz de Kathleen Krull’un omuzlarına basalım.