"Teklik ama içinde ne çok var. Nasıl tekiz? Nasıl bu kadar yalnızız? "Dünyada yalnız olmayan ne var, yer altında ölüler, gökte yıldız," demiş Ümit Yaşar Oğuzcan. Ağzına sağlık, ne güzel söylemiş. Yalnızız. Başka çaremiz yok. Yaşamak için yalnızlığa mahkum zavallılarız."

İnsanı zalim dev yalnızlığından kurtaran bir başka zalim dev: Aşk. Aşk, yalnızlığın bir başka kemirgen halidir; ruh ve yüreği kemirir.


Devin içimden konuştuklarımı duymuş gibi kara toprak gözleriyle bana bakmaya başladığında hınç bir suskunluğa tutuldu. Az sonraysa, "Sen ne düşünüyorsun, Reha?" diye sordu.


"Hiçbir şey."


"Hiçbir şey de bir düşüncedir. Kaçtığın ne?"


"Hiçbir şey."


"Korkaklık etme."


"Yoruldum, Devin. Ben gidiyorum."


"Dur, tamam, bunaltmayacağım seni, içini sıktım değil mi? Yalnızlıktan geriye kalan güzel bir şeyler vardır mutlaka, anlat bana."


"Bilmiyorum. Ben senin kadar bilmiyorum her şeyi, konuşamıyorum da."


"Ben de senin gibi her şeyi susamıyorum. Suskunluğun seninle ilgilenmemi sağlıyor."


"Seni anlamıyorum."


"Beni anlamak zorunda değilsin, Reha. Ama şunu bil, ne demiş Oğuz Atay: "Beni hemen anlamalısın çünkü ben kitap değilim çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum.""


"Bir gün seni anlayacağım."


"Ve o gün sen de bana aşık olacaksın."


En başından beri sisler arkasında gizlemeye çalıştığı kara gözlerindeki kara fırtınanın karaltısının derinliğini gördüm. 


Ve ben, zavallı ben, Devin'in fırtınasına bakarken yüreğimin kemirildiğini duyumsuyordum. 


O kara fırtınadan kaçtım.