Dİ Mİ?
Kuafördeyim. Leyla da yanımda. Benimle geldi, kırmadı beni. Leyla üst komşumuzun kızı.
Benden bir kaç yaş küçük. Komik bir kız. Beni hep güldürür. Leylanın gülüşü gözlerimin
ışığıdır. O güldü mü bilirim yeşil hâlâ yeşil, gökyüzü açık mavidir.
Kuaföre gelişimiz trajikomik bir film sahnesi. Leyla kolumda yürüyoruz. Bakkalı
çekiştiriyoruz yine. Bizim bakkal çok çakkal tabi. Ben görmedim ama pirince taş, süte su koyanlardanmış. Bir de bakkalın önünden tavuk geçse sulanırmış. Leyla taklidini yapıyor bakkalın "vellehe yalen, billehe yalen. Yoktur bende yalan dolen" gülmekten karnımıza ağrılar giriyor.
Leyla bir keresinde gülerken, yüzüne dokunmuştum. O da gülüşünü bozmamıştı. Gülerken gözleri iyice kapanır. Küçücük gözleri var.
Yoldayız, kuaförün olduğu sokağa dönüyoruz. Gülüyoruz. Gözleri iyice kısılır dedim ya, önüne çıkan direği görmüyor tabi. Direğe çarpmasıyla ah, diyor. O can havliyle kolunu kolumdan ayırıyor. Bacaklarım titriyor. Sağa sola dönüyorum. Tekrar Leyla’nın koluna girmeye çalışıyorum. Kolunu bulamıyorum. Tam o anda bir adama çarpıyorum. Adam olduğunu sesinden ve beni "kör müsün?” diye ittirişindeki o yerle bir eden gücünden
anlıyorum. Bir kadına çarpmış olsam canımız ne kadar yanarsa yansın pardonlar, afedersinizler havada uçuşur. Sinirlense bile öyle ittirmezdi beni, diye düşünüyorum. Evet körüm, diyorum. Canının acısını unutuyor Leyla. Çok matrak kız. Gülmeye başlıyor.
Şimdi kuaförde tekrar geyiğini yapıyoruz. Benim gözlerim kapalı. Kuafördeyken gözlerimi kapatmayı seviyorum. Sürpriz olsun istiyorum.
Saçımı boyayan çocuk yakışıklı olmalı. Parfümünün kokusu beni cezbediyor. Pişt, diyorum Leyla’ya. Anlıyor. Meğer hemen yanımda oturuyormuş. Kolumu çimdikliyor. Kulağıma "burada bari azma kadın. Sevgilisi var, anlarsa gözümüzü oyar valla" diyor. Gülüyoruz. Genç çocuk tamam bitti, diyor. Leyla "of çok güzel ya! Sana kırmızı çok yakışır demiştim. Çok güzel oldun yaaa" diyor. Saçlarıma dokunuyorum. Yumuşak, yeni fön çekildiği için hafif
kabarık, kızıl boya kokusu burnumda. Parmaklarım saçlarımın arasından kayıyor. Gözlerimi açıyorum. Gözlerime inanamıyorum, neden daha önce kızıl yapmadım ki diyorum.
Basıyoruz kahkahayı. Leyla koluma giriyor.
Kuaförden güzel ayrılıyoruz. Leyla “güzel olmuş” diyor. Parmaklarım adeta saçlarımın arasından kayar gibi iniyor. Mutluyum. Kızıl saç bana çok yakışıyor.
Leyla gülüyor, biliyorum ki yeşil hâlâ yeşil. Evde annem söylenecek yine, diyorum. Boş ver, diyor. Boş veriyorum.
Leyla bize hiç gelmiyor. Annem sevmiyor onu. Oysa Leyla görmediğim en iyi insan. Ne zaman istesem yanımda oluyor. Gülüyor, çok gülüyor. Onunlayken gökyüzü hep açık mavi.
Eve girer girmez annem başlıyor. “Tek başına nereye gittin yine? Hah şuna bak bir kuaförün eksikti zaten.” Bazen kör değil de sağır olsaydım keşke, diyeceğim ama Leyla ve gülüşü vazgeçiriyor beni. “Haplarını aldın mı?” diyor annem. Alıyorum. Uykum geliyor. Şu gece de bir bitsin. Yarın doktorla randevumuz var. Kuaföre de onun için gittim. Leyla’ya bir tek inanan o çünkü. Leyla’yı tek tanıyan, benim gibi gülüşünü seven bir tek o.
Anneme sorsan ben hem kör hem deliyim. Ki zaten itiraf edeyim tek katlı bir evde yaşıyoruz ama Leyla çok güzel gülüyor. O da gülmese neye güleceğim ben. Di mi?
Zelal