Tarih boyunca geliştirdiğimiz ve hayatımıza entegre ettiğimiz teknolojinin 21. yüzyılda bizi şekillendirdiği olgu "dijital kültürleşme". Dijital dünyaya her geçen gün daha fazla adapte olurken teknoloji, sadece günlük tüketim alışkanlıklarımızı ve rutinlerimizi değil, aynı zamanda benliğimizi ve kimliklerimizi de değiştiriyor, farkında olmasak da. Bu dönüşüm, Dey vd. (2020)'nin tanımladığı dijital kültürleşmenin meydana getirdiği üç sonuçtan biri olan entegrasyona işaret ediyor. Peki, dijitalleşme ve teknoloji entegrasyon yoluyla kimliğimizi, alışkanlıklarımızı, tutumlarımızı ve kültürel değerlerimizi nasıl dönüştürüyor? Yazarlara göre, bu duruma "dijital tüketici kültürü" yol açmaktadır.


Özünde, tüketim kültürü, davranışlarımızı belirleyen ve şekillendiren paylaşılan sistemlerdir. Bu noktada, dijital teknolojilerin tüketim pratiklerimizi ve davranışlarımızı şekillendirdiği sistemde dijital tüketici kültürü oluşmaktadır. Yazarlar, dijital tüketici kültürünün üç unsurdan oluştuğunu ifade etmektedir: tüketici güçlenmesi, çevrim içi ve çevrim dışı dünya arasındaki karşılıklılık ve kimliklerin bölünmemesi. Aslında, ilk iki unsur hali hazırda deneyimlediğimiz olgulardır: Teknolojinin bilinçlenmemizi ve farkında olmamızı sağlayarak bizleri güçlendirmesi ve çevrim içi ile çevrim dışı yaşamlarımızın birbirini etkilemesi. Ancak üçüncü unsur olan "kimliklerin bölünmemesi" büyük oranda tartışmalara yol açmaktadır.


En sade haliyle kimliklerin bölünmemesi, dijital çağda kimliklerimizi nasıl sunduğumuzu ifade eder. Buna göre, dijital teknolojiler artık tek bir kimlik ve yönelime sahip olmayı ortadan kaldırarak çeşitli kimlikler ve ilgi alanlarına sahip olmamıza yol açmaktadır. Hatta farklı kimliklerimiz arasındaki sınırı ortadan kaldırarak mahremiyetten ödün vermemize yol açmaktadır. Örneğin, Instagram'da paylaştığımız resimlerimizi veya X'te paylaştığımız fikirlerimizi LinkedIn'de paylaşmak gibi. Ancak, Türkiye gibi kapalı toplumlarda bu durumun tam tersi işlediğini görüyoruz. Türk toplumu daha kolektivist kültürel bir yapıya sahiptir. Bundan dolayı, kimliklerimiz bölünmese bile anonimliğe ve gizli kalmaya devam ediyoruz. Farklı dijital mecralarda mahremiyetten ödün vererek paylaştığımız fikirler sayesinde belirli ilgi alanları geliştirebilsek de, "başkaları ne der?" düşüncesi dijital entegrasyona olduğu kadar bizleri antidemokratikleşmeye de sürüklemektedir. Sosyal ilişkiler ve sosyalleşme açısından teknolojinin cons tarafının ağır bastığını söylemek yerinde olacaktır. Bir doktora öğrencisi olarak, akademik bağlantılarım ile sadece LinkedIn aracılığıyla takipleşmekteyim. Diğer sosyal medya platformlarında ise yalnızca yakın çevrem ile etkileşim halindeyim. Çünkü sosyal hayatımın iş hayatımda söz sahibi kişilerin tercihi ile uyuşmadığında, bana yönelik olumsuz bir tutum oluşacağını biliyorum. Bu noktada, dijital kültürleşmenin entegrasyon, ayrışım ve yoksunluk sonuçlarına antidemokratikleşmenin de eklenmesi yerinde olacaktır. Zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.



Kaynakça:

-Dey, B. L., Yen, D., & Samuel, L. (2020). Digital consumer culture and digital acculturation. International Journal of Information Management, 51, 102057. https://doi.org/10.1016/j.ijinfomgt.2019.102057

-Culkin, J. (1967). A schoolman’s guide to Marshall McLuhan, Saturday Review, 51(53), 70-72.