[Ön bilgi: Kayıp Rıhtım'ın Aylık Öykü Seçkisinin "Suç" temasına sahip aralık ayı (155. Sayı) bülteninde kendine yer bulan öyküm.]
Cam uzun zamandır açık olduğundan içeri dolan bahar rüzgârı artık şoförü de rahatsız etmeye başlamıştı. Sanki “Camı kapatır mısın?” denmesini beklemişti. Otomobilin bej rengine çalan deri direksiyonundan sol elin bir an için terk edilmesi gerekecekti. Terk etti. Kapı tutamacına sıralanan tuşlardan doğru olanı bulmak zor olsa da başarmıştı. Şoför kapısında bulunan o camı kapatmıştı kapatmasına ancak peş peşe sıralanacak olan sorulardan ilkine kapıları kapatması mümkün olmayacaktı. Otomobilin içindeki seslere yenileri ekleniyordu. Radyo kapalıydı.
“Eee… haydi seni bekliyorum yüce gönüllü kişilik. Anlat?”
Şoför, dikiz aynasından arkaya bakarak konuşmaya başladı.
“Az önce de anlattığım gibi aslında gönlümden geçenleri ona çok zaman önce söylemeliydim. Bunu sen de çok iyi biliyorsun ki onunla oldukça zamansız bir anda tanıştık. Başlarda normaldi her şey, arkadaş gibiydik. O arkadaş gibiydi ya da… Emin de olamıyorum. Sonra zaman geçti. Bunu en iyi sen bilirsin zaten; ayrıca dememe gerek yok, bunlara tanıksın. Git gide birbirimizi tanımaya başladık. İçimde kopan fırtınalı gecelerde aradığım liman, gönlümdeki yerine gönlüme girmeye çalışan o yeni insan oldu hep. Sabahları işe giderken devamlı kullandığım yolun hemen kenarında duran büyükçe ağacı onunla tanıştıktan sonra fark ettim. Onunla duydum o ağaca yuva yapmış kuşların cıvıltısını. İşe bazen yürüyerek gitmelerimin sebebi bu oldu. Kuşların sesini duydukça içim hoş oluyordu. Öyle ki bazen kuşların sesini kaydedip ona ses kayıtları gönderirdim. Midemde uçuşan kelebeklerin sesi yoktu belki ama kuş sesleri vardı. Şimdi yanımda başkası var belki ama ben onu istiyorum.”
Otomobil, geniş arazileri göğsünden delip geçen yolları arşınlamaya devam ediyordu. Şoför, gözünü dikiz aynasından alıp yola bakıyordu bazı bazı. Zira yoldaki uzun ve dalgalı düzlükler yerini yavaşlamayı gerektiren virajlara bırakıyordu. Sabahın erken saatinde yola çıkılan bu yolculukta sahnede karanlıktan kaçan güneşe de bir yer ayrılmıştı. Konuşmanın sırası değişmişti bir anda. Şoför değişmemişti ama dikiz aynasındaki konuşan gözlerin yerini dinleyen gözler almıştı şimdilik.
“Midende kelebekler uçuşuyordu, kuş sesleri vardı falan da yahu bunu yaparken aynı zaman gönlünde başka birisi daha yok muydu, vardı. Üstelik onunla daha eskiye dayalı bir beraberlik yaşıyorsun. Zamanında o kadına da aynı şeyleri söylemiştin. Hatta ondan önce de aynı olmuştu. Herkesi kandırabilirsin ama beni kandıramazsın. İkimiz de biliyoruz bunu. Hangileri gerçek şimdi? Sen böyle gönül hırsızlıklarıyla bir şey elde edemezsin ki. Gerçek aşka ulaşmak böyle olmaz!”
Şoför sinirlenmiş gibiydi. Sağ ayağını aracın ilerlemesini sağlamak için değil, artık hıncını çıkarmak için kullanıyor gibiydi. Adeta ölüme sürüyordu. Bu gafletten karşısına çıkan ilk virajı görünce uyandı. Bu sefer yine aynı ayağını başka bir amaçla kullanması gerekecekti zira virajı bu hızla dönmesi mümkün değildi. Frene yavaşça dokunup göstergelerdeki ibreyi gerekli hız aralığına getirdi. Bir sonraki viraja daha vardı, gözünü yine dikiz aynasına çevirdi.
“Benimle alakalı böyle ahkam kesiyorsun da peki sana ne demeli? Ben gerçek aşkı arıyorum en azından. Sen de aynı anda başka kızlarla konuşuyorsun. Onların zamanını çalışıyorsun. Hem ne belli onların kaderini etkilemediğin? İnsan bazen bir bakış ile bazen de bir sözcük ile kaderleri değiştirebilir. Kader, tükenmez kalemle yazılmaz; kurşun kalemle yazılır ve de bilirsin ki sen yanlış yazdığında silgi kullanmayıp onun üstünü karalarsın. Peki, bu karalamalar hiç mi etkilemez kaderini, karşındakini, yanındakini. Söylesene…”
İkinci viraj şoförün bir öncekine nazaran daha da yavaşlamasını gerektiren bir virajdı. O da öyle yaptı. Yaptığı bu yavaşlama zihnini daha da hızlandırdı. Az evvel kendi içinde yaşadığı çatışma halinin galibi ne gönül hırsızları ne de zaman hırsızları olmuştu. Gönlünü çaldığı kadın, şoförün hemen sağında kendine yer bularak yolcukta yer alıyordu. Ne de olsa artık karısıydı ve bu yolculuk da evliliklerinin ikinci gününde balayı için çıkılan bir yolculuktu. Zamanını çaldığı kadın ise ardında ya da daha doğru bir tabirle aklında kalmıştı. Şoförün zihninde yeterince bölünmüş kişilik halleri varken bir de aklındakiyle yanındakinin çatışmasını yaşıyordu.
Derin bir nefes almak istedi bir anda. Öyle bir derin nefesti ki bu, nefesini yavaş yavaş verirken yanında uyuklayan karısı doğrulur gibi oldu; yine de uykusuna devam etti. Kafası karışıktı şoförün. Gönlüne uyan bir kadındı karısı. Beraber zaman geçirmeyi sevdiği kadın ise ona güzel zamanlar yaşatıyordu. Böylesine bir çıkmazın içinden kendini sıyırmak için dikiz aynasından diğer kendiyle yaptığı bu içsel konuşma bile fayda etmedi ona. Gittikleri yol, haritadaki belirlenen hedefler için doğru olsa dahi şoförün kendisinde yanlış bir yolda olduğunun farkındalığı vardı. Bu farkındalığın ifade ettiği yol ise hayatlardan başkası değildi.
İçindeki karmaşık yollardan kurtulmayı ve doğru yolu bulmayı düşünen şoför, karısıyla yıllar önce üniversitenin kütüphanesinde tanışmıştı. O, yüksek lisans eğitimiyle ilgili birkaç araştırma için kütüphanedeydi. Karısı ise üniversite son sınıfta olmanın getirdiği bitirme tezlerinin sorumluluğu ile orada değildi. Kadının kütüphanede olmasındaki istek, aslında bir yolunu bulup şu an evli olduğu o adamla tanışmaktı. Biraz kitaptan, biraz müzikten başlayan sohbetle beraber o gün ikisi de kütüphaneyi bir kafe gibi kullandılar. Kampüsün girişindeki kafe sahipleri bunu bilseler hayli üzülürdü kuşkusuz.
Günlerin günleri kovaladığı bu dünyada dört yıllık birlikteliğini evlilikle taçlandıran şoför, başka hayatlarda mutluluk kovalamaya başlamıştı. Bir sene önce evlenmeye karar verdiklerinde yüzünde heyecanın ve isteğin olduğu bu adamın başka kadınlarda mutluluğu, aşkı aramasına dair savunmalarla farklı yollara sapması yaşanan duruma tanık dostlarından da çok hoş karşılık bulmadı. “Neden böyle yapıyorsun, ilişkine ihanet ediyorsun, kız seni seviyor, neden başkalarıyla berabersin?” diye sıralanan sözlere ise çok fazla yorumda bulunmuyordu. Bazen suçluluk hissettiğini düşünüyor olsa bile bu durumdan vazgeçmiyordu. Balayı için yapılan bu yolculukta otomobile bakanlar şoför ve yeni evlendiği karısını görecekti ancak arabada birisi daha vardı. Şoförün aklındaki kadın, o kadın da arabadaydı. Üç kişiydiler. Tabii buna şoförün kendi içindeki farklı kişilikleri dahil değildi. Dakikalarca dikiz aynasında yaşadığı o içsel muhasebenin sebebi, aklında başka bir kadının olmasıydı. Bu durumdan ona hiç bahsetmemişti. Ne karısı ne de aklındaki kadın biliyordu karşı karşıya gelme ihtimalleri olan durumu. Zaman hırsızı olan yanı ile gönül hırsızı olan yanı ise birbirleriyle sürekli çatışma halindeydi. Yaşanan bu vicdan mahkemesinde tükenen şoför, çareyi kapalı olan radyoyu açmakta buldu. Radyo açıldığında gitar sesleriyle bitmeye başlayan uysal bir şarkının sonuna yetişmişti. Radyocu, biten şarkının sonunda söze girdi. Bu, şoförün dakikalardır duyduğu iç seslerinden sonraki gerçek bir sesti.
“Evet, değerli dinleyenler, programımız burada sona ererken yayında ve yapımda emeği geçen tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Sıradaki şarkımız “Kurban” grubundan gelecek. Bir başka programda görüşmek üzere. Hoşça kalın…”
Üst ve alt dudağının yapışık olmadığını kanıtlar gibiydi şoförün gülüşü. Bunu kanıtlamaya ihtiyaç hasıl olmuştu aslında. Dakikalardır konuşuyordu lakin dudakları bir kez olsun hareket etmemişti. İçindeki suç çıkmazlarından kaçmak için açtığı radyoda çalacak olan şarkının sahibi gruptu onu güldüren. Karısı ile gittikleri ilk konser “Kurban” grubunun konseriydi. Kütüphanede tanışmanın üzerinden geçen beş ayın sonunda konsere gitmeye karar verip bu grubu seçmişlerdi. Kendine dair gördüğü farklı yüzlerden sonra bu kez hatıralar göründü dikiz aynasından. Karısıyla yaşadığı anılar, aklındaki kadınla karşılaştı. Radyocu kapanış anonsunu bitirmişti. Şarkı çalmaya başladı:
“Suç bende kendimden kaçarken
Rastladım sana inandım
Her şeyden yakınıp sıkılırken
Dayandım sana sarıldım
Şimdi görmez oldu gözlerim
Dokunamazlar ki ellerim
Söylenen anlamsız sözlere
Boyun eğer oldum ben kimim?
Suç sende kendinden kaçarken
Rastladın bana inandın
Şimdi görmüyor mu gözlerim
Dokunamazlar mı ellerim
Geri dönüp bak bir geçmişe
Hadi söyle şimdi, ben kimim?"
Şarkı bitmişti. Şoförün gözü yine dikiz aynasınaydı, bu sefer aynada kendini gördü. Şoförün geride bıraktığı yollar yeniden önüne katılmıştı. Vicdan mahkemesinde duruşma devam ediyordu.