Sağlıklı bir insanın kadın düşmanı olma ihtimali yok ama kendini her konuda karar merci olarak gören zihinler karşısında, her insan potansiyel bir kadın düşmanı, ırkçı, faşist, homofobik vb. olabilir.

Bir hastalık belki bu. Belki dikotomiler üzerinden düşünmenin getirdiği nokta. Ya ırkçısın ya barış sevdalısı, ya onlardansın ya bizden demek ne kadar kolaysa, ya kadın düşmanısın ya değilsin demek de o denli kolay ve rahat.

Kadın düşmanı ne demek bir kere? Bir insanı tanımlamak için o kadar uğraşıyoruz, kabul. Peki tonlarca kelime varken bunu yapmak için, o insanda bulunduğunu düşündüğümüz bir yanlışa, kusura karşılık gelecek "kadın düşmanı" tamlamasını kullanmak ihtiyacını niçin hissediyoruz? (Neden bir insanı tanımlamak için onun yanlışlarını seçiyoruz diye sormadan önce bu noktaya gelmekte bir eksiklik görülebilir, bu denemenin konusunu şimdilik aşacağından o topa hiç girmediğimi belirtmek isterim.)

Düşman olacak onca şey varken doğada, toplumda, dünyada; neden kadına düşman olur bir insan? Etrafında gördüğü kadınlarda beğenmediği yönlerden yola çıkarak kadınlar veya kadınlık hakkında tümevarımsal bir akıl yürütmenin sonucu mudur bu? Ya da çocukluktan itibaren kendisine yapılan bir telkinin, içerisinde 'kadınlara ve kadınlığa düşman olun' mesajı yatan bir kültürün içinde yaşadığından sebep mi düşman olmayı seçer kadınlara?

Çoğu zaman birinci ihtimali, yani kadınlara karşı düşmanlık beslemenin sebebinin başta ön yargısız olarak çevresindeki kadınları gözlemledikten sonra bir dizi mantık yürütmenin sonucunda 'kadınlar/kadınlık kötüdür' yargısına varmakta olduğunu kabul etmeyiz hiçbirimiz. Çünkü böylece gözlemcinin, birden çok ve farklı kadında gözlemlediği bu yargının doğru olmasa bile, Aristotelesçi terminolojiyle 'diyalektik' olduğunu söylemesine zemin hazırlamaktan -ve kendimizin de bunu kabul etmesinden- kurtuluruz.

Demek ki kadın düşmanlığının nedenine bakışımız, bir noktada onun sunacağı argümanlarının değerini de değiştirir gözümüzde. (Doğru-olası-yanlış şeklinde.)

Kimsenin kendi başına ve sadece kadın düşmanı olamayacağını, bunun ancak insanın yetiştiği kültürün sonucu olabileceğini belki biraz bundan savunur ve kültüre karşı savaşı bu yüzden açarız.

Kültürün getirdiği kadın düşmanlığını bir sebebe, bir sonuca bağlamak ve kadın düşmanlarının argümanlarını yanlış olarak değerlendirmek daha kolay olur böylece.

Bunun için, kadın düşmanlığına bakış günümüzde bireye yönelik değil kitleye yöneliktir. Kültürümüzün bozuk olduğu, kadınların her ne kadar dünya genelinde baskıya ve eziyete uğradığını kabul etsek bile bu durumun ekseriyetle Doğu'da daha yoğun yaşandığını iddia etmek hep bundandır.

Oysa kimse eşini, sevgilisini, kızını, annesini öldüren erkeklerin psikolojileriyle ilgilenmez. Onun dindar bir Müslüman/Hristiyan olup olmadığı, milliyetçi veya faşist olup olmadığı ruhsal sağlığından daha önemlidir.

Ancak böylece kadın düşmanlığına karşı savaşın kültüre karşı olması gerektiği daha iyi anlatılabilecektir ve anlatılıyordur da.

İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmemizden sonra "Türkiye ligini belli etti." veya "Türkiye, S. Arabistan ve Pakistan ile aynı ligde olduğunu ilan etti." tarzı yorumlar hep bu yüzdendir.

Aynı kültürden yetişen ve hiç de kadınlara/kadınlığa düşman olmayan onca insanı bir kenara atarak böyle bir yargıya varmak, başta tümevarımsal akıl yürütmeden kaçtıktan sonra yeniden tümdengelim 'bataklığına' batmaktır.

Bu noktadan sonra kadın cinayetleri, kadın düşmanlığı gibi konular üzerinde tartışmak yalnızca bizim bu yargımızı tasdik etmeye, doğrulamaya yarar. Başka bir şeye değil.