Dil nedir?

Dil insanların birbiriyle iletişime geçebilme aracı olarak kullandığı en ilkel yapıdır. Bu yapının sunmuş olduğu çeperse bireyi ve toplumu küresel bazda etkileyen bir sifere sahiptir. Bu bağlamda dilin değişikliği, bireyi ve toplumu olumsuz-olumlu veya sorunlu-sorunsuz tetikleyici bir alana sahiptir.

Dil, kavram itibarıyla kişinin ve toplumun tarihsel ve kültürel yörünge üzerinden geçmiş ile gelecek arasında kurmuş olduğu bağıntının genetik kodlarını taşır. Ancak bunun değişmesi, yani dilin biyolojik faktörlerine yapay bir elle müdahale edilmesi yeni bir tanım ve mana siferi geliştirmesi, metahumanlar ve zoonrobotlar yaratan teknoloji açısında yeni bir algılanım kuralları dayatmasından başka bir şey değildir. Peki bu dayatmanın ana eklemleri göz önüne alındığında insanlık nasıl bir yere sahip olacaktır? Yığınlarca getirmiş olduğu tarihsel ve kültürel hafıza ne olacaktır? Kısa zaman önce Avrupa Birliği Eşitlik Komisyonu tarafından küresel iletişim dili başlığı altında üretilen dil üzerinden konuya eğildiğimizde Orwell'ın 1984 romanından hareketle yapılmak istenen bir hafıza silme operasyonu değil midir? Çünkü yeni bir dilin inşaası demek; kültürün ve tarihin yeniden yazımı, bireyin özgürlük alanını yeniden yaratımı, düşünsel faaliyetlerin kısıtlanması ve kısırlaştırılması, öz bilinç ve irade teoreminin alt edilmesi manasına gelmektedir. Peki bu anlatıma, yani Avrupa Birliği’nin sunmuş olduğu dilsel algoritmaya karşı çıkılmasaydı ne olacaktı?

Bireyin ve toplumsal şuurun yok sayılması ya da evrimselleştirilmesi hak ve hürriyet bağlamında düşündüğümüzde durum pek iç açıcı bir olaya çıkmayacaktır. Çünkü dilin revize edilmesi çabası dilsel bir ahi ırk projesi olmayacak mıydı? Yani tek tip modelleme bağıntısı üzerinden algılanım hayatı yaşanmasına neden olacaktı. Bu ve bunun gibi çalışmalarla insanın hem bilinçsel faaliyetlerine hem de özgürlük alanının ihlali olmayacak mıydı? Soruların güdümünde düşündüğümüzde yeni ve yeniden bir insan yaratma projesi olarak anlaşılabilir. Peki bu insanların algı ve olgu tanımı, hatta mana anlam ilişkisi nasıl anlaşılmalıdır?

Biyolojik emisyon bağlamında dile yaklaştığımızda kültür ve tarih hafızasına sahip olan birey-toplum iklimi değişime, dönüşüme hatta evrime tabi tutulacak. Modelleme, yani kodlarla yazılmış olan hiçbir yetke ve yetkiye sahip olmayan sadece kurulların, kuralların ve yönetimin dominat bir dayatmayla yaşayan canlılığın şüphe edilen homosapiensler evreninde yaşıyor olacak. Bu yükleme açısından özne-öteki-başkası kavramları hezimete uğramış olacaktır. Ve bunun öngörüsünde cinsellik algılanımları, hitapları, hatta bireyin kendini tanımlaması dahi değişecektir. Çünkü kendi yaşamsal diyagramının dönüşmesi bireyin ve toplumun tüm edim ve eylemlerine olumsuz bir yargı alanına evrimleşmesine neden olacaktır. Peki insan bu durumu nasıl aşacak?

Dilsel ve iletişimsel olarak spazma sebep olan bu durumun etki alanı eğer kabul edilirse düşünsel, tarihsel ve kültürel ölümlere neden olacaktır. Peki bu kabulün katil ruhu ne kadar güncellense dahi ana eylemi öldürmek olan durumdan çıkacak mıdır?

Sonuç olarak dilde ölümlerin asıl amacı bireysel ve toplumsal ölümlere davetiye çıkarmaktır. Bu da insanlık erdemine ihanettir. Ve insanlığa yapılan bu ihanet nasıl temizlenecektir. Çünkü insanlığa karşı işlenmiş bu suçun cezasını verecek bir makam ya da yetkili var mıdır? Ve son olarak homosapiens olan insan; artık tüm kimliklerinden sıyrılmış, fırlatılmış, yapısı bozulmuş, akıl sağlığı elinden alınmış, hürriyetine tecavüz edilmiş, özgürlüğüne ket vurulmuş bir varlık olarak hayatına ne kadar devam edecektir? İşte o zaman yaşama hakkı olan insan elinden alınan bu hak için gizli tuttuğu ölüm hakkını kullanacaktır. Yani intihar ve ötanazi gibi durumlar patlak verecek, insalık yığın yığın ölümlerle uğraşacaktır. Bu da hem bireyi hem de toplumu bilinçli olarak otomatik bir şekilde dayatılan düzene tabi olmasını sağlacaktır. Ve yaşatma idealiyle yaşanılması gereken evren artık ölümlerin ve öldürmelerin diyarı olacaktır.