İki kişi yürüyor, gölgeleri önde. Arnavut taşlarında sürtüyor pabuçları. Sokaklar dar. Bazıları pencereleri aralamış izliyor meraklı gözlerle. Çocuklar top oynamayı bırakmış, çömelmiş yerde izliyorlar iki gölgeyi. Gölgenin sesi var; bir ağıt bu, anlam ve yorumdan uzak bir ağıt, duygularla ifade edilmeyecek kadar derin, karanlığın içinde olan duyulanlardan olacak kadar belirsiz. Bazıları içeri kaçıyor. Çocuğun biri ağlıyor. Arabalar yönünü değiştirip girmiyor sokağa.


Ağıt yükseliyor karanlıkta. Güneş tepede mahalleyi aydınlatsa da yetişemiyor sözlere. Duyguların yüzüne kapatılan kapılar çızırtıyor. Kimse kaçamıyor.


İki gölge yükseliyor mahallede. Karısını döven adam ellerini başına götürüp kapatıyor kulaklarını. Vicdan azabı bıçak gibi kesiyor ruhunu. Çığlık atmak hiç olmadığı kadar cazip. Torununu döverek öldürüp tahliye olmuş bir dede, elindeki kumanda donu veriyor. Gitmiyor tuşlara. Gözleri ıslak, beyaz sakallarından akıyor gözyaşı.


Mahalle ağıtı dinliyor. Mahalle ağlıyor. Şanslı olanlar kendini banyoya kilitliyor. Uzak dursun diyor. Cesur olanlar gölgeyi defetmek için terliklerini giydikleri gibi sokağa fırlıyor. Ellerinde bozukluklar... Koşa koşa yürüyor gölgeye adımlar.


Gölgeler kambur, gölgeler yaşlı. Karanlıkla kaplı suratları, çizgileri var. Sürttüğü ayakları ve öne uzattığı bir tas. İçi bozuklarla dolu. Gölgeler ağıtlarına devam ediyor. Kadın susuyor adam başlıyor. Bir yükselip bir alçalıyor. Beraber uğulduyor ve herkesin gözleri yaşlı. Kimse anlamıyor dediklerini. Paralar tasa düşüyor. Ağıta karışıyor şıngırtılar. Çocuklar ağlayıp annelerini istiyor.


Fazla diyor bahçıvan, bu duygu çok fazla diyor. Gençken ölen karısı geliyor aklına. Elinde kazma, paçalarında toprak. Tanrısını öldürmüş gömüyor. Suç işlerken yakalanan bir geyik misali donmuş. Acı çekiyor donuk yüzü. Yılların getirisi götürüyor duygularını ve yakalayıp ensesinden çekiştiriyor. Suçlusun diyor. Sevmedin sen o da intihar etti. Suçlusun. Ağlıyor bahçıvan. Suçluyum diyor. Cebini yoklayıp bu azabı yok etmek için birkaç kuruş arıyor. Nafile. Cepler delik, omzundaki yük fazla. Küçülüp toprağa karışıyor.


İki gölge yükseliyor sokakta. Karanlığa bürüyor gülleri, korkuyla içine kaçıp yapraklarını sökülüyor ıhlamurların. Şeftaliler düşüyor, içinden oluk oluk solucanlar çıkıyor. Otlar güneşi görmek için çırpınadursun, köpekler uluyor. Kediler kaçmış, tavanlarda zıplayıp tüy kabartıyor. Korkuyorlar, dilenciler gelmiş, kaçışma zamanı.


Yaşlı çift gölgeden aranıp ışığa çıkıyor. El ele tutuşmuş, yaşlı mı yaşlı. Ağızlarının çevresinde çizikler, dudaklarından ağıt yükseliyor. Ellerindeki tasta paraların şıngırtıları, kâğıt paranın hışırtıları uyuyor.


Çocuklar artık korkmuyor. Penceredeki kadın yemeğini ocakta unuttuğunu hatırlayıp telaşla içeri kaçıyor. Arabasını tamir eden adam, suratındaki yağları umursamıyor; kıllı göğsü güneşte yanmış, terli. Suratı sert ve asi. Dilencilere bakıyor. Yere tükürüp bir şeyler geveliyor. Ağıt yükseliyor. Adam direnen bir boksör. Gözleri yaşlı olmaktan çok buz kesiyor. Ağıt yükseliyor. Adam direniyor. Elleri istemsizce cebine, bozukluklara gidiyor. Bir hırsız görmüş gibi elindeki İngiliz anahtarını sıkıyor. Adam direniyor ve ağıt daha çok yükseliyor ve sonunda yanaklarında bir yaş hissediyor. Gözleri büyüyor. Göğüs kafesi düzensiz nefeslerin saldırasından sarsılıyor. Elleri cebine gidiyor. Kulaklarını kapatıp kaçma isteği vücudunu esir alıyor. Gözlerini kapatıyor ve açtığında dilencilerinin tasına bozuklukları koyduğunu fark ediyor.


Dilenciler tekrar gölgeye giriyor. Herkesin gözleri yaşlı. Kediler mayışmış güneşleniyor.

Dilenciler gidiyor. Ağıtlarının fısıldamaları gözyaşlarına karışıp yok oluyor.


Ses kesilince çocuklar yeniden topu havaya fırlatıyor. Yuvarlanıp toza karışarak ayaklarda yuvarlanıyor. Diğer çocuklar erik ağaçlarına dalmak için fısıldaşıyorlar. Evdeki kadın ocaktaki yemeğini kurtarıyor. Bugün kocasından dayak yemeyecek.


Arabasını tamir eden herif utancını gizlemek için duş almaya kaçıyor.


Mahalle tüm pisliğinden arınmış, tekrar yeni pisliğiyle yaşamak için kendi kafeslerine kapanıyor.