Ey sevgili!
İzahata kalksa mısralar, edebiyatta yok yeri
Ne araf ne cehennem, sensizlik daha da beteri!
Ey ayak izinde süründüğüm!
Neşeyle tenezzül’üm kalmadı şu hicran aşka
Sensiz hem yetim hem öksüzüm
Kim yanar biçar’a, virane göğsünden başka?
Ey hicran’ım!
Her ikindi kızıl ufku seyreder gönül, bilir ki akşam olmakta
Cennet sinene bir katresi düşmez mi gözyaşının?
Sağanak mesken tutmuş yanakları,
Göğsü sel basmakta!
Aşk-ı pervane’nin elem’i kalmasın yine de sende,
Sevdanı çekerim gözlerime
İs’li bir mim diye her gece-i devriyende
Şol yel gibi esip ıralandın esen kalmanın bağından
Katre katre nâr seçtim hazanın girdabından
Sema’ya sığmazsa nerede aramalı artık bu rüyayı?
Daha dündü, yıllar sonraymış gibi özlerim dil-rubâyı
Cürmüm ne ki seni sevmenin vebali
Asar boynuma günahı
Yetmez ifade etmeye bu yangını
Yüz bin dilin bin bir ah’ı
Mısra lisanın hafiyesi olmuş,
Zehri şırıl şırıl akmakta
Kaç dilek tuttum sayamazsın
Ay şavklı şu ulu sunakta!
Kaçınırım karanlık ufka bakmaktan gözlerim nemli,
Mevla duyar da yâre kızar diye gönlüm elemli
Hem darılmış yüreğin,
İzine yüz sürmeye yoktur mecâlim
Duam odur ki tez bitsin
Çokça istediğin nahoş mezalim!
Dalıp çıksa ağzımdan feryâd-u figanlar’ım erişir arşa
Ne kutlu gün olur şu fani şen naaşa!
Başını önüne yıkmadan varsam,
İmamın önündeki taşa!
Ey karanlığına sürgünlüğüm!
Bir mızrak ki firkât’in
Saplanır en derine sözlerinden
Sanma marifet-li ecel gelir
Bir tek Azrail’in ellerinden,
Öyle bir sevda ki;
Her fecr, tan ağarıyor diye ölürüm kederimden..