Sevgili sevdiğim;
Mektubuma başlamadan önce, bir mektup neden yazılır? Kelimeler nasıl, madde olarak postalandıklarında iletilmiş sayılma gafletine düşer? Diye düşünsem de ellerim kağıda koştu. Ruhumun alfabesi harf harf karşıma dikilip hesap soruyor. Siyah bir kuzgun kağıdımın kalbinde oturmuş kanatlarını yakıyor. Acı bu mu? Nerede anka çığlıkları? Nerede sonsuza dek mutlu masallar?
Cümlelerim dökülüyor öldürülmüş ağacın izlerinden. Köksüz bir zamanda, susuyorum… Seslerim sana gelmek istediğinde çıldırdığımı sandım. Savrulup yok olmaktan korktum. Birikip kalbimi zorlayan cümlelerin tek ihtiyacı sana kavuşmaktı. Karşı koyamadım. Sayrı kelimelerden yol olmazmış, demiştim bir keresinde. Olsa da bitmiyormuş. Ruhum dehlizlerin ortasında, yürüyorum.
Gitmekle de bitmiyormuş. Öğrendim. Yine de, sırça adımlarla sana geldiğimde durdurdum zamanı. Elimden gelen tek şey gözlerindeki şiire sarılmak oldu. Geri kalan her şey silik… Şiir oldum ben de sevgili, usulca mısralarına karıştım. Dizelerimden tutuştum sana. Kendime dolanır gibi sarıldım. Canımda düğüm düğüm sevda sözleri…
Kor sandığın minicik ellerinde avuttum dünü, günü ve yarını. Ellerin sevgili, ellerin, su gibi… Yıkandı kalbim, gözlerine ninniler söyledim. Keşke uyansan ya da öylece yaşasak rüya içinde… Sende benden bir şeyler var. Bu öylesine bir söz değil ki. Gel şiirlerde yanalım. İnan bu çağda sevda hükümsüz değil.
Bilirim, beyhude lakırdı bu bendeki… Ne desem oksijende salınıp canıma çarpıyor. Yolun gelmelere meyilli değil, görüyorum. En iyisi hüküm süzülsün gözlerinden. Katı, keskin ve sessizce hiç olalım.
Ütopyalarca seviyorum seni. Hoşça kal.