Divan ve Halk şiiri gelenekleri apayrı iki gelenek olarak anlatılır. Ancak aynı dönemlerde, aynı kültürün etkisiyle gelişen iki gelenektir. Dili kullanma hususunda farklılıklara rastlamak mümkün olsa da bu iki geleneğin benzer yönleri de mevcuttur. Yazımızda sevgilinin güzellik unsurlarının bu iki kadim gelenekte nasıl ele alındığını inceleyeceğiz.


Sevgilinin güzellik unsurlarından önce sevgilinin vasıflarını incelemekte fayda var. Sevgili yalnız Türk şiirinde değil, bütün dünya şiirinde her zaman ilgi odağıdır. Sevgili acı, ıstırap vericidir ve nazı huy edinmiştir. Kalbi âşığın en kötü halinin bile yumuşatamayacağı kadar serttir. Âşık sevgilinin eziyetini azaltmasını istemez. Çünkü bu âşık için ilgisizlik anlamına gelir.


Sevgili ve âşığın arasındaki üçüncü şahıs rakip unutulmamalıdır. Sevgili, âşığı kıskandırmak için ona yakınlık gösterir. Sevgili güzelliği ve endamıyla herkesi adeta Babil büyücüsü gibi büyüler.


Divan şairleri sevgiliye genellikle “cân, cânân, dilber, dil-rüba, gonca, gül-i ra’na, mah-lika, peri, ruh-ı revan, sultan, şirin-dehen” gibi isimlerle seslenmişlerdir. Halk şairleri ise sevgiliye “hûrî, melek, kuğu, kuzu, telli turna, boz maya, tıfl-ı naz, ahu, suna, körpe kuzu, gövel ördek, gül-i ahmer” gibi isimlerle seslenmişlerdir.


Hayâlî Bey sevgilinin karakterini âşığı öldürmeyi sanat edinen olarak ifade eder:

"Dilber oldur ki mahabbet edene kîni ola

Âşık öldürmek anun sanat u ayini ola"

 

Karacaoğlan ise sevgiliyi şöyle resmeder:

"Güvencin duruşlu, keklik sekişli

Kıl ördek boyunlu, ceylan bakışlı

Tavus kuşu gibi göğsü nakışlı.

Şöyle bir güzel ver gönlüm eğleyim"

 

Sevgiliyi tanımladığımıza ve vasıflarını sıraladığımıza göre sevgilinin güzellik unsurlarına geçebiliriz.


1. Yüz (cemâl, rûy, dîdâr, likâ)

Sevgilinin güzellik unsurları arasında en başta gelendir. Âşık sevgilinin yüzünü görmek canını verir. Yüz genellikle yanakla birlikte konu edilir. Yüz, beyazlığı ve parlaklığıyla benzetmelere dahil edilir. Yüzde bulunan ben, ayva tüyü ve üzerine dökülen zülüflerle de değişik hayaller işlenir.


Hem divan hem de halk şiirinde sevgilinin yüzü parlaklık itibariyle ay, güneş, mum ve çerağa benzetilir. Ahmed Paşa;


İtmesün hurşid-i rahşan ruy-ı canan ile bahs

Bendeye layık degüldür kˈide sultan ile bahs


Bu beytinde sevgilinin sultan olduğu bir ortamda kölenin büyüklük iddiasında bulunması nasıl imkânsızsa sevgilinin yüzü karşısında güneşin de bir hükmü olmayacaktır der. Çünkü sevgilinin yüzü güneşten daha parlak, görkemli ve güzeldir.


Pir Sultan ise;

"Yarimin cemâli güneşte mâhı

Sana âşık olan çekmez mi âhı"


dizelerinde sevgilinin yüzünü güneşte ve ayda hatırlar.


Sevgilinin yüzü ve âşıklar için kullanılan bir diğer benzetme Şem’ u Pervane’dir. Bu benzetme İran ve Türk edebiyatında kullanılan klasik bir mesnevî konusudur. Bu hikâye kısaca şöyledir:


Rum padişahı Jâle’nin Pervane adında bir oğlu, Çin fağfurunun da Şem adında bir kızı vardır. Müneccimler, Pervâne’nin Şem adında bir kıza âşık olacağını ve bin türlü sıkıntıya uğrayacağını söylerler. Kâmil adında bir nakkaş, Pervane’nin köşküne bir kız resmi yapar. O bütün vaktini bu resmin karşısında geçirir ve resimdeki siluete âşık olur. Babası oğlunu ava gönderip resmi duvardan kazıtır. Ancak dönüşte resmin kazındığını gören Pervane üzüntüden deliye döner ve köşkten kaçar. Sihirbaz Neccar’dan öğrendiği sihir sayesinde Çin diyarına uçar ve Şem’in sarayını bulur. Burada gece bekçisine yakalanan Pervane zindana atılır, zindandan kaçıp Dellale kadının evine sığınır. Şem ile mektuplaşır. Ülkesine dönerek babasına Şem’i istemesini söyler. Şem’in babası kızını Pervane’ye layık görmez, bunun üzerine iki taraf savaşır. Sonuçta Şem ve Pervane birlikte kaçmaya karar verirler. Pervane, Çin diyarına şâh olur ve mutlu bir ömür sürerler.


Şemsî Paşa;

"Raksa girdi ruhlarun şem'in görüp pervaneler

Bezm-i hüsnün sevkına ta subh olınca yanalar"   


diyerek, âşıkların sevgilinin yüz mumu karşısında pervane gibi dönmeye başladıklarını söyler.


Erzurumlu Emrah da;

"Cân atub cemâlin şem'ine düşdi

Pervâneler gibi yandı duduşdı"


diyerek, âşığın gönlünün pervane gibi sevgilinin yüz mumuna düşüp yandığını anlatır.


Bu benzetmelerin yanı sıra sevgilin yüzü pembeliğinden dolayı güle benzetilir. Kuloğlu sevgilinin yanağına pembe ve kırmızıdan farklı olarak ak rengini uygun görür. Lale de kullanılan benzetme unsurlarındandır. Divan şiirinde Yusuf, su, ayna, Kur’an, Cennet, peri yüzlü sevgililer hayal edilir. Halk şairleri de divan şiirinden farklı olarak nar ve şekeri sevgilinin yanağına benzetirler.


2.Saç (zülf, mû, kâkül, perçem, gîsû)


Sevgilinin güzellik unsurları içinde en zengin tahayyüllere gidileni olmuştur. Saç şiirde şekli, rengi ve kokusu yönüyle dikkati çeker.


Zülüf, âşıkların gönlünü bağlayıp bir ömür oradan oraya peşinden sürükleyen uzun ve kara bir zincire benzer. Bu benzetme şeklinden dolayı yapılmıştır. Zülüf ister ip ister zincire benzetilsin hep uzundur. Karacaoğlan’ın da dediği gibi;


“Uzundur saçları topuğun döğer”


Sevgilinin saçı kıvrım kıvrım, dağınık ve perişandır. Âşıklar zülfün dağınıklığını kendi akıllarına benzetirler. Uzun, ince ve çöreklenmiş haliyle saç ve yılan (mâr) arasında şekli bir ilgi kurulur.


Hayâlî Bey;

"Zülfünün kaçma belasından dilersen vasl-ı yâr

Aklım bimâr idüpdür genc-i bi-mâr isteyen" 


diyerek sevgiliye kavuşmak için yılan zülfün belasından kaçmamak gerektiğini dile getirmiş.


Seyrânî ise;

 "Top top olmuş siyah zülfün mâr gibi

Sofu tabiatlı ziyankâr gibi"


diyerek top top olmuş siyah zülfü yılan gibi görüyor. (Akkaya, 2018)


Sevgilinin saçı genellikle siyahtır. O, gece renkli tasavvur edilir. Siyahlık barındıran diğer unsurlarla da ilişki içindedir. Şairler sevgilinin saçı için gece anlamına gelen “leyl” kelimesi yerine “Leyla” saçlı diyerek anlamı genişletirler. Erzurumlu Emrah;


“Sen saçı Leylâya ben oldum Mecnûn

Sen gibi görmedim kadd-i mevzun”


diyerek kendisini Leyla saçlı bir Leyla’nın Mecnun olarak gördüğünü ifade eder.


Sevgilinin zülfü amber, müşk, misk kokuludur. Saç-sünbül teşbihi de halk ve divan şairleri tarafından sıklıkla kullanılır.


Bu benzetmelerin yanı sıra divan şiirinde “çengel, bulut, kemend, lâm, cim, dal harfleri, şahbaz, tavus” gibi benzetmeler kullanılır. Halk şiirinde ise darağacı, dam gibi ortak düşüncelerin yanı sıra saz, sırma tel, ibrişim gibi şairlere özel düşünceler de dikkat çeker.


3. Göz (çeşm, dîde, ayn, basar)


Göz gamze, kirpik ve kaş unsurlarıyla birlikte anılır genelde. Sevgilinin gözü zalim ve kan dökücüdür. Göz, hep insafsız, hep yaralayıcıdır. Ahmed Paşa aşağıdaki beytinde harami, kan döken gözlere hakkını helal etmek istemez:


"Ayet-i hüsnünle sen vaslun harâm itdün bana

Ben harâmi çeşmüne kanum helâl etmek neden"


Kuloğlu ise sevgilinin gözlerinin ne kadar zalim olduğunu şu şekilde dile getirir:


“Dostun yâd eylemez yâddan

Gözü cellat, kendi fettan”


Sevgilinin gözü için çeşitli renkler söylense de siyah renk öne çıkar. Halk şiirinde “kömür gözlü” tabiri vardır. Karacaoğlan'ın deyişiyle;


“Esti seher yeli söküldü seller

Gidiyorum kömür gözlüm ağlama”


Göz bademe, şahine, nergise benzetilir. Ancak divan şiirinde gözün vasfı ne olursa olsun sevgilinin gözünden yaş akmaz. O ağlamaz, ağlatır. Halk âşıkları ise ahu, ceren gözlü sevgiliyi ağlarken görürler. Ve teselli etmeye çalışırlar:


“Ceren gözlüm yine melûl durursun

Bugün ağlamanın yeri değildir”


Divan şiirinde genellikle göz için şehbaz, cellad, ahu, nergis, badem, imam, tatar, Türk diye düşünülür. Ancak halk şiirinde farklı hayallerle de ifade edilmiştir. Örneğin:


“Koyun gözlü güzel, rahmeyle bana

Dâd elinden, şu ben kanda varayım” demiştir Kuloğlu.


4. Dudak (leb)


Dudak, rengi, şekli, tadı ve hayat verici özellikleriyle âşıklar için önem arz eder. Dudak söz ve ağızla da ilişkilendirilir.


Değerli bir maden olan la’l divan şairlerinin dudak için kullandığı benzetme unsurlarının başında gelir. Dudak bu değerli madene rengi ve değeri açısından benzetilir. Sevgilinin la’l dudağından çıkan sözler ise şekerden tatlıdır;


"Her kaçan kim varasın iy nâme dest-i dilbere

Aşık ağzından anun la'l-i şeker-güftarın öp"


Halk şiirinde dudak, renk olarak kiraza benzetilir. Seyrânî;


"Bazılar leblerin rengin al kiraz

Bazılar yakut-ı âhmer dediler"  


Karacaoğlan;

"O kiraz dudaklar, nar gibi yüzler

Kız beni anlıyor, sendeki sözler"


Dudak divan şiirinde tadından dolayı helva, şeker, kand, hurma, şerbet, bal diye tarif edilir.


Ahmed Paşa;

"Şeker lebün ki câna ecelden eman virür

Şirin degül mi gönlüm ana karşu cân virür"

 

Bu güzellik unsurlarını çeşitlendirmek mümkündür. Ancak genel olarak baktığımızda halk ve divan şiirinde sevgilinin güzellik unsurları benzer bir şekilde ele alındığını görürüz. 


Kaynakça

Akkaya, Mehmet. Dîvan ve Halk Şiirinde Sevgilinin Güzellik Unsurları Üzerine Karşılaştırmalı Bir Araştırma, Turkish Studies Language/Literature, volume 13/20, 2018: 31-50.