Bir kereste canlandı, hafiften sezdi beni. Üzerinde yer etmiş siyah islerin kuru bedenine melal verdiğini o da biliyordu lakin bunu kabul etmiş gurur verici bir benlikle tozları üzerine çekiyordu. Gözlerimi kerestenin çevresinde gezdirdim. Yontulmuş kereste parçaları ayaklarımı gıdıklıyordu. Çerçeve ustasıyla münevver görünümlü tablo sever arasındaki anlaşılmaz diyaloğa bir ortak nokta bahşetmek amacıyla, farklı renklere boyanmış küçük kapıdan en tatlı haliyle süzülen esinti, ağaç kokan fikir ayrımına bir nebze de olsa hoşnutluk katmıştı sanki.
Camel rengi kabanım içeride kamufle olmama sebep oluyordu, tatlı esintiye ithafen kumral saçlarım dalgalı kişiliğine büründü ve kereste dükkanındaki benliğim belirdi.
İskandinavların 50lerini andıran adamın ak uzun saçları aralarında kereste parçaları gezindiği için krem rengine çalmıştı. Makinalaşma onda her zaman kötü duygular uyandırmıştı. Münevver şahıs düşündüğü ama yeteri dolgunlukta dile getiremediği döngü duygularını bir daha canlandırmıştı dükkan sahibinde, bunun nedeni ona neredeyse herkes tarafından sorulan klişe soruyu yöneltmesiydi. Ressam, diksiyonunu oturtamadığı bir kalıbın yanında süregelen sahte, hafif bir tebessümle:
”Bakın, bey amca, çerçevenin biçimi zemin üzerindeki duygularımı aktarmam için çok önemli, gördüğüm üzere elinizi titriyor, bunu yapan bi' makine! Ya da ne bileyim bi' cihaz yok mudur?”
Kendisine bey amca diye hitap edilmesi, bu söz kalıbı klişe değildi işte. Münevver görünümlü adam, kulak önündeki erken kırışıklıkları görmüş olmalıydı. Dükkanı açalı epey zaman geçmişti fakat bu tarzda sinirine dokunan sualleri son 10 yılda işitmeye başlamıştı. Elinin titrediğinin o da farkındaydı ama buna sebebiyet veren yaşını almış olması mı? 30 senedir tuvaldeki sanat dolu el emeğini kafa karıştırıcı algoritmalarla düzenlenmiş bir makine ile değil de kendi el emeğiyle çerçevelemesi heyecanını tekrar tekrar yaşıyor olması mıydı? Bir düşünülmeliydi.
Çerçeve sanatçısı işine meftun olma hali ile adama çevirdi kafasını. Baştan aşağı süzdü, biraz mırıldandı içinden; yılmışlık duygusu ile gözlerini devirdi. Hovarda kocasına rağmen çalışan bir kadının dostuyla yorgunluk kahvesi kaçamağı yapması misali büyük bir zevkle tuvalle bakışmaya devam etti.
Tuval yakınan renkleriyle bakıyordu ustaya. Bir derdi vardı sanki, Tuvallerin dilinden anlar olmuştu kır saçlı bey amca.
”Üzerimde taşıdığım fikirleri aktaramaz oldum. Demirden makinelerle, ruhsuz mekanik hareketlerle kaplanıyorum. Ne olur vurgu yapılan duygular taşsa biraz el titremesiyle…”