"Doğayı seven insandan zarar gelmez!"

İnsan doğanın, tabiatın eşsizliğiyle baş başa kaldıkça Edmund Burke'ün de dediği gibi kendi hiçliğini o denli hissediyor.

Bu durum hem evrendeki konumumu sorgulamama neden oluyor hem de hissetmiş olduğum hiçlik garip bir haz veriyor. Doğa'nın içinden gelen sesler, ortasından geçtiğimiz manzaralar, seyrine dalıp yapıldığı dönemi düşündüğümüz mimari eserler ve o dönemdeki insanların yaşantısına olan merak ve imrenme duygusu yaşama dair olan umudumu, yaşama hissiyatımı artırarak bu tür eylemlerle daha fazla iç içe olmama katkı sağlıyor.

Tembellik konusuna gelince ne yazık ki millet olarak hep bir şeyler yapma isteğimiz bulunuyor ama o yapılacak olan meşgalelerin tamamının da bizden istekleri var; erken kalkmak, daha az uyumak, bedenimizin el verdiği ölçüde kendimizi yormak, en önemlisi de tembelliğimizi noktalayıp içimizdeki hevesin tekrardan ateşlenmesi ve kor haline gelmesi. Biz de bu istekleri karşıladığımız anda ortak paydada buluşuyor ve bazı eylemleri gerçekleştirebilir hale gelmiş oluyoruz.

Haftada bir gün dahi olsa kendimize imkanlar oluşturarak hayatın olağan akışındaki meşgalelerden, tabiri caizse stresten kendimizi uzak tutarak yalnızca kendimize vakit ayırmak bir gün de olsa bencil olmak gerek aslında.

Tabiî bu bencilliğe doğayı ve iyi gelen insanları da ortak etmekte fayda var.