İstekleri usul bir ölümken kirlenen sözcüklerin,

Atılan her adım ayrı bir veda,

İçimden akan tonlarca veba...

Hastalıklı ayazların yürek molalarında,

Kanattın, yaktın belki de yazdın,

Susamasın diye o bülbüller.

En itaatkar gecemi,

İsyanın öncüsü olarak atadın,

Sınır dışı edilmiş yalnız aşkıma.

Doğumunla öldüm, yokluğun ateşinde kavruldum.

Ölümünle doğdum, yokluğun kölesi oldum.


Sen şimdi saklıyorsundur avuçlarında gökyüzünü.

Tanımadığın aynalara emanet etmişsindir eksikliğini.

Peki ya koridorlardaki cinayetler?

Mağduru mu olmuştu emellerim zamanın?

Yoksa yırtıp atmış mıydın öksüzlük bilmecesini?

Saklı cevaplara kendimi,

Beş parasız bir evsiz gibi adayışım,

Nasıl, nasıl mümkün olabilir?

Hangi yaranın içerisine düştüm de,

Kansızlığına ağlamaktayım hatırlayarak?


Yarım bırakılmış tek haneli bütünleme hikayelerini,

Bir ben mi kazıdım içime?

Sıçratılan her suyu bir ben mi çektim gözlerimle?

Yanıyor, tıpkı zerdüştlerin inandığı gibi,

Bir o kadar güçlü, bir o kadar nihai.

Vesile olma kendimi ağlayışa bırakmama.

Dağıtma saygınlığıma sahip niyetlerimi.


Kanayan çehrelere bulanmış hayatımız.

Sen attığın adımlarda, gittiğin diyarlardasın.

Ben ise ayak izlerinde, sessizliğe karşı aldığım nefeslerdeyim.

İç çekişlerdeyim, yabancısıyım okşadığım çiçeklerin...

Bak, bombalar yağıyor bulutların üstünden.

Kırdığım her sözcüğe karşılık,

Yeni şiirler yazdırıyorlar bana alıcısından yoksun.

Borç biliyorlar inancımla kazandığım zamanı.

Peki kum taneleri değiyor mu ayaklarına?

Gözlerini kapatıyorlar mı fark etmemen için?


Nice yangınlarda haykırmış saflığımız.

Sevenleri yakarak ısındığımız,

Veya eriterek kendimize acı geçirmez zırhlar yaptığımız dünyada,

Yalnızlığımızın ederi ne kadar?

Bir damla gözyaşı?

Tek kullanımlık derin bir nefes?

Gerçekten cefa mı bulunduğum onlarca feda?


Ormanlardaki kükreyişinle uyandığım her sabah,

Durduk yere mi uzaklaştırdı beni rüyalarımdan?

Korkan bendim.

Sadece ama sadece bir çay kaşığı ışıltına hasrettim.

Yalanlardan maskeler yapıp,

Yoksunluğunun en büyük nefretiydim.


Biliyorum, o pınarlarda temizleyemeyeceğim ruhumu.

O boğazımı yakan kadehlerde,

Ferdaniyetime ne kadar istesem de karşı gelemeyeceğim.

Bir yılan gibi saracak yüreğimi,

Veyahut gece misali üzerime çökecek.

Ya daha çok içeceğim,

Ya da daha çok seveceğim.

Fazlasına hacet yok,

Her türlü bileceğim.

Lakin yine de devam edeceğim...